Anason şurubu (!)
Bilirsiniz, devam filmlerinin en büyük handikabı, serinin diğer yapımları ile kıyaslanmalarıdır. İzleyenin beynine takılan 'Acaba hangisi daha iyiydi?' sorusunun çengeli, filme odaklanmayı güçleştirir.
Hemen söyleyeyim, filmin hikayesini ve sinema dilini sevdim. Halil Sezai bildiğiniz gibiydi. Rolü öyle 'kendisiydi' ki, oynamasına gerek bile kalmamıştı. Ama bir genç yetenek izledim ki, adını iri harflerle belleğime kazıdım.
Filmin baş kadın oyuncusu Şafak Pekdemir ismini siz de zihninize kaydedin. İleride ondan çok söz edildiğini duyacaksınız. (Daha önce Böyle Bitmesin, Firar, Şüphe ve Türk Malı dizilerinde oynamıştı)
Bir de film içinde klipleştirilen Müslüm Gürses şarkısı var ki, ömre bedel...
Her şey iyi hoştu da, filmde içmenin, sarhoş olmanın, 'kafa yapmanın' bu denli öne çıkması, hatta neredeyse 'erdemmiş' gibi gösterilmesi beni rahatsız etti. Evet, film bohem hayatların orta yerinden bir kesit sunuyordu.
Böyle hayatlar da vardır, elbet. Ama aşkın; bir derbederi, içine düştüğü uçurumdan çekip çıkarmasını anlatmak için ille de rakı kadehlerinin 'başrolde' olması gerekir miydi, işte orasını bilemedim.
Filme gitmek isteyenleri önceden uyarayım: İncir reçeli beklerken, sürekli 'anason şurubu' görmek, çıkışta zikzak yapmanıza neden olabilir!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.