Ormanınız yansın(!)
Aradan 30 yıla yakın bir süre geçtikten sonra, Küçükkuyu'da bir akşam vakti burnuma yine o tanıdık koku doldu. Odun ateşinin üzerine su sıkıldıktan sonra ortaya çıkan o geniz yakıcı buharın kokusu... Bir yerlerde orman yanıyordu, emindim... Yaptığım kısa araştırmadan bir sonuç alamadım. Sabaha karşı yangın helikopterlerinin gürültüsü kulağıma çalındı. Sonradan öğrendim ki, Ayvacık sırtlarındaki o caanım zeytinlikler yanmış...
Ezine, Ayvacık, Küçükkuyu, Altınoluk, Güre, Akçay, Edremit, Ayvalık, Cunda... Yaz aylarımın oksijen çadırları... Her zeytin ağacı, nefes almamı sağlayan birer şnorkel... Gelin görün ki her yıl sayılarının azaldığını görüyorum. Sadece yangın değil onları tehdit eden, insanoğlunun sonu gelmez rant ihtirası... Her yıl birkaç zeytinliğin yerine dikilmiş tatil siteleri görüyorum. Zeytin ağaçları betona dönüştükçe, yeşilin yerini gri aldıkça diplerde nefessiz kaldığımı hissediyorum.
Bayram süresince ekranda sürekli orman belgeseli izlediniz. Çünkü RTÜK; seçim sonuçlarını, ilan edilen saatten daha önce yayınladıkları için pek çok kanala 'orman belgeseli yayınlama cezası' vermişti. Ormanın faydalarını, ekolojik dengeye katkılarını, yeşilin doğayı nasıl değiştirip güzelleştirdiğini, orman alanlarının azalmasının bizi nasıl bir doğal felakete sürükleyebileceğini anlatan belgesel, televizyon izleyicisinin 'cezası' olarak ekrana geldi.
Şimdi soruyorum: Sevdiği programı beklerken karşısında orman belgeselini 'ceza' olarak bulan bir halk; ormanı nasıl sevecek, nasıl koruyacak, kollayacak?
Ağaç kesen adama ceza olarak zorla orman kitabı okutmak; kimi, nasıl rehabilite edecek?
Orman sevgisi, 'orman kanunlarıyla' yeşermez. Yok mu bunu bilen bir akil adam?
Bilen bilir; dağ köylüleri arasındaki en büyük intizar, en acı beddua 'Ormanın yansın'dır. Çünkü bir insanın başına gelebilecek en büyük felaketin, içinde yaşadığı ormanın yanması olduğuna inanırlar. Ne diyeyim? Ormanınız yansın!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.