Bizi kim öldürüyor?

İpek Hanım Çiftliği'nin sahibi Pınar Kaftancıoğlu'nu keşfettikten sonra; yediğim içtiğim, pazardan, marketten aldığım şeylere daha çok dikkat eder oldum. Çünkü Pınar Hanım her hafta alışveriş listesini gönderirken, sebzelerin- meyvelerin nasıl yetiştirildiğini yazıyor, sağlıklı beslenme için verdiği savaşı anlatıyor.
Geçen hafta da market-manav ve pazarlardaki pırıl pırıl elmaları, mandalinaları anlatmış.
İşte Kaftancıoğlu'nun anlattıkları; "Armut, mandalina, nar, portakal, limon ve elma... Bu altı meyve, öyle her gün gidilip de ağaçlardan toplanan şeyler değildir. Zamanı geldiğinde gider, toplarsınız.
Biz, bunları topladıktan sonra kasa kasa yerleştiriyoruz. Büyük, karanlık, serin bir depoda istifliyoruz. Narenciye bekledikçe kabuk incelir, içi tatlandıkça tatlanır, özü şekerlenir. Bu arada kabuğu matlaşır. Bazı yerlerinden buruşur. Kısaca tipi kayar. Varsın kaysın... Olması gereken, doğal ve sağlıklı tek yöntem bu..."
KİMYASALLARLA SIVANIYOR
Peki bizim satın aldığımız limonların, mandalinaların, elmaların ışıltısı nereden geliyor? İşte onun da yanıtı: "Buzdolabınıza soktuğunuz narenciyenin başından geçenleri bilmenizi isterim: Ağaçtan koparıldı, kasalara dolduruldu ve hemen oracıkta kimyasal havuzlarına batırıldı. Sonra bir kamyona yüklendi, mumlama tesisine gitti.
Burada büyük oranda parafin içeren bir likit ile sıvandı. Tüm gözenekleri parafin ile kapatıldı, bu arada elbette bu kimyasal, narenciyenin içine de sirayet etti. Ardından hop, size geldi. "Dalından yeni kopmuş" üstelik... Işıltılı elmaları, armutları mı merak ediyorsunuz?
Bu süreçleri aynen yaşarlar. Yetmez ama bir de üstüne azotlama tesisine girerler. Azotlanan elma ve armutun hava ile teması neredeyse tamamen kesilir ve çürümenin, buruşmanın kesin olarak önüne geçilir."
İşte böyle... Dünyayı nereden nereye getirdiğimizin, geleceğimizin, hastalıklarımızın, ölümlerimizin küçük bir özeti.