Durdurun paraşütü inecek var!
"Tepeye az kaldı" deyip indirmiyorlar tabii ki beni.
ÇOK RAHATLAR!
Heyecanım dinsin diye biraz uyuyorum. Uyandığımda, pilot "Bu tepe iyi değil, 1800 metre olana gidelim" diyor. Nee 1800 metre mi! Ben sorularıma devam ediyorum; "Tepeyi neden beğenmediniz? Bir problem mi var? Ne olacak şimdi?" "Evet, hava koşulları uçmaya çok uygun değil" diyor pilot. Allah'ım kesin başıma bir şey gelecek; son kez annemi, ablamı falan arayayım! Tansiyonum düşüyor, "Tansiyon aleti var mı?" diye soruyorum, gülüyorlar. Diğer tepeye geldiğimizde, bir sürü paraşütçünün beklediğini görüyorum. Herkes birbiriyle konuşuyor, çok rahatlar. 'Birazdan sağdaki bulut gider, aradan geçeriz' gibi konuşmalara tanık oluyorum. Bu rahatlık çok sinir bozucu! İnsan bekledikçe zaten vazgeçesi geliyor. Beklemek kabus gibi... "Ne işim var benim burada, aşağı inmek istiyorum" diyorum. O kadar çok söylendim ki, artık beni kaale almıyorlar. "Hava kötü zaten, açana kadar bekleyeceğiz yoksa aşağı ineceğiz" diyor pilot. "Oh kesin uçamayız, bari muhteşem manzaraya karşı gazetemi açayım da, o günkü yazımı okuyayım" diyorum. Pilotumuz, "Yazını istersen havada oku, tulumunun cebine koy gazeteyi" diyor. Aklıma o anda SABAH Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı Metin Yüksel'in yıllar önce yamaç paraşütü yapıp havada gazete okumak istemesi geliyor. Okuyamadığı için içinde ukte kalmış. 'Şimdi Metin Bey, benim havada gazete okuduğumu görünce ne diyecek acaba?' diye düşünürken, "Bu hava düzelmedi mi hâlâ?" diye ayaklanıyorum. "Korkuna ne oldu?" diye soruyorlar. Beklemeye devam...
ALLAH'IM UÇUYORUM!
Hava çok kısa aralıklarla açıyor ve kapatıyor. Çok az vaktimiz var; hava açtığında uçuruma doğru atlayıp havalanmamız gerekiyor. Bende yine korku bastırıyor! Pilot hızlıca kılık kıyafet kontrolü yapıyor, paraşütü yere seriyor ve komut beklemeye başlıyoruz. Sonunda rüzgardan izin çıkıyor. "Allah'ım yapamayacağım, durdurun paraşütü inmek istiyorum" derken, koşmaya başlıyoruz. Ve uçuyoruuuum! Bu bir mucize; bulutların arasından geçiyoruz, onlara dokunmak istiyorum. Sonra inanılmaz bir manzarayla karşı karşıya kalıyoruz. Havada bacak bacak üzerine atıp gazetemi açıyorum. Önce kendi yazımı, sonra Ayşe'min (Özyılmazel) yazısını okuyorum. O arada da yavaş yavaş aşağıya doğru iniyoruz. Pilot, "Akrobasi yapalım mı?" diyor. Ee madem geldik, onu da görelim... Fakat o ne sarsıntı, o ne mide bulantısı! Döndükçe dönüyoruz! Ne güzel sakin sakin süzülüyorduk havada, ne akrobasisi şimdi! Sağda inebilir miyim lütfen? Ben korkunca duruyoruz neyse ki. Ölüdeniz'in muhteşem manzarasında uçmanın verdiği eşsiz duyguyu tatmak gerçekten paha biçilemez. Bu deneyimi yaşamak isteyenlere tavsiyem; tepeye çıkmadan önce yemek yememeleri. Böylece mideniz bulanmaz. 'Bir uçup gelelim' gibi cool düşüncelere kapılıp parmak arası '74erliklerinizle tepeye çıkmayın. Çünkü doğru düzgün hızlanabilmek için spor ayakkabı şart.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.