'Acayip cesur bir milletiz'
Eylül ayında gösterime giren 'Siccin' filminin dokuz ay sonra devamını gösterime sokan yönetmen Alper Mestçi; film ve korku sinemasıyla alakalı samimi açıklamalar yaptı. Mestçi, "Korku sineması yönetmen sinemasıdır; kendimi korku filmlerinde daha iyi ifade ediyorum" derken, komedide yönetmenin bir işe yaramadığını söyledi.
İlk filmin beğenilmesi bizi bu sürece itti. Sekiz ay çok da yakın değil bence. İlk film biter bitmez hemen çalışmalarına başladık. Biz bu filmi dört haftada bitirdik. Genelde korku filmleri 15 günde çekilir ama biz titiz davrandık.
'SİCCİN' BİR MARKA OLDU
Evet, daha önce Eylül-Aralık aralığında gösterime giriyorduk; bu kez Temmuz'u seçtik. Film, bayrama denk geldi. Ben Aralık'ta gösterime girsem, karşımda 10 tane film olacak ve filmi daha az salonda gösterime sokacağım. Bu da çok önemli.
'Musallat'tan sonra 'Siccin' diye yeni bir marka yarattık ve seyircideki yansıması olumlu oldu. 'Siccin', amel defteri demek. Filmin ana meselesi, 'Büyü haramdır; yaptırırsan da öldükten sonra Siccin karşına çıkacak ve cezalandırılacaksın'dı. 'Bu filmi izleyip de imana geldim' diyen çok oldu. Geçen yıl birçok korku filmi sitesinde en iyi korku filmi seçildi. Bu filmin de fragmanı yurt dışından çok güzel dönüşler aldı.
Korku türü olarak ilk filmden yüksek bir film. Filmin sloganı 'Her canlı bir gün ölümü tadacaktır'. Filmde karakterlerin yüzde 90'ı ölüyor. Dramatik yapısı da enteresan. Ben filmde hem ağlatıp, hem korkutmayı deniyorum. Psikolojik korkusu ağır bir film oldu. İtiraf ediyorum; sahneler biraz pis. Seyircimiz, kanlı filmleri seviyor.
Yok, hayır. İşin içine çok girdiğiniz zaman artık teknik olarak bakmaya başlıyorsunuz. Filmi Çanakkale'de terkedilmiş bir köyde, ıssız Cuma mezarlığında çektik. Mekan olarak çok beğendim. Korku filmi için çok uygun bir yerdi ama korkunçtu tabii. Ayrıca, bu filmde hikaye gereği altı çocukla çalıştım. O açıdan zor oldu hakikaten.
Evet, bu benim dördüncü korku filmim. Az çok kendi tarzımı yarattım. Korku filmini seven de bir kitle var. Onların seveceği şeyler yapmaya çalışıyorum. Ben komedi de çektim ama bana göre korku sineması yönetmen sinemasıdır. Komedi sineması ise komedyene dayalı. Korku türünde oyuncuya dayalı bir sistem yok ama komedi filminde kimin oynadığı çok önemli. Buna en güzel örneği de 'Düğün Dernek'tir. Ahmet Kural ve Murat Cemcir tanınmıyorken, 60-70 bin gişe yaptı. Aynı adamlar tanındıktan sonra 7 milyon gişe yaptı. O yüzden Türkiye'de komedyenin sinemasına gidiliyor, yönetmenin değil. Şu an film kötü bile olsa Ahmet Kural'ın 2-3 milyon gişesi var.
YÖNETMEN SİNEMAMIZ YOK!
Evet, Türkiye'de yönetmen sineması dediğin zaman kendi gişesi olan bir Çağan Irmak'ı sayabilirim. Onun dışında Türkiye'de yönetmen sineması yok. Yönetmen sineması dediğin şey; korku filmleriyle oluşuyor. O anlamda bizden çok filmler tanınıyor.
Evet, o beni çok şaşırttı. O film, benim matematiğimi bozdu. "Ata Demirer çöp de yapsa 2 milyon kişi izler" diyordum. Belki vizyonun etkisi vardır bilemiyorum.
Yok, hayır. Tarzlarımız farklı.
Türkiye'deki hikayelerin hepsinde büyü, cin ve Kuran vardır. Dolayısıyla gerçeklik buyken, çok da fantastik şeyler anlatmaya gerek yok. Bu sefer korkutacağım derken gülünç duruma düşersiniz. Türk insanı her şeyden korkmuyor. Biz acayip cesaretli bir milletiz.
KORKU FİLMİ ÇEKİYORUZ AMA TELEVİZYONA SATAMIYORUZ
Henüz değil. Sektörün büyüyememesinin en büyük nedeni televizyonların destek vermemesi. Korku filmlerinin televizyonlarda karşılığı olsa sektör daha da büyür. Biz korku filmi çekiyoruz ama gösterim haklarını televizyonlara satamıyoruz. Halbuki gece saat 23.00'ten sonra korku filmi gösterilebilir ekranlarda. Türün meraklıları izler zaten. Önemli olan bilinirlik. Biz filmi çekiyoruz "İki ay sonra Youtube'a düşmedi mi hâlâ?" diye bekleyen bir kitle var.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.