Yurt dışında hangi marka, bir işadamı eşine koleksiyon yaptırıyor ki!
Adl markası ile Türkiye'de uzun soluklu bir ilki gerçekleştiren haute couture tasarımcı Cengiz Abazoğlu ile Nişantaşı'ndaki showroom'unda buluştuk. Abazoğlu ile Türkiye'de ve dünyada markalaşma adına neler yapılabileceğini konuştuk...
25 yıldır Türk ekonomisine yön veren ailelerin yaklaşık yüzde 90'ını giydiriyorum. Yaratım süreci çok keyifli ancak elbisenin nerede, ne zaman, ne şekilde giyileceğini bildiğiniz için hiçbir şey sürpriz olmuyor. Kendi markamı kurduktan sonra, adl'ye koleksiyonlar hazırlamaya başladım. Bodrum Marina'da dolaşırken karşıdan gelen bir kadının üzerinde benim tasarımım olan bikiniyi gördüğümde büyük sürprizle karşılaşmış oluyorum.
Kötü tarafı şu: Tasarlıyor, süreçleri tek tek yaşıyor, kadınların üzerinde görüyorsunuz. Sonraki sezon indirime giriyor, koleksiyon kaybolup gidiyor. Bu süreci altı ayda bir yaşıyorsun. Bu hissi sevmiyorum.
İYİ GİYİNMEK AYRI, TASARIMCI OLMAK AYRI
Street style konusunda aklınıza gelebilecek her parça var. Gri bir şehirde yaşıyoruz. Koleksiyonda koyu renklerle enerjileri aşağı çekmedik, araya sıcak tonlar serpiştirdik.
Moda haftalarında gençlere yer verilmeli diye düşünüyorum. Dikkatleri üzerimize çekmenin, haksız rekabet ortamı yaratmanın gereği yok böyle platformlarda. Yurt dışında markalar, moda haftalarında defileleri yapıyor ama hedefleri; defilelere gelen satın almacılar ve moda dergileri. Burada moda haftalarına katılan tasarımcıları şanssız buluyorum. Birkaç ünlü ismi ön sırada oturtuyorsan belki basında çıkabiliyorsun ve satın alan yoksa, bir sonraki sezonun koleksiyonunu sergileyip o yeni sezona kadar kıyafetlere bakıyorsun. Bu anlamda moda haftaları henüz İstanbul'da tam anlamıyla oturmadı. Avrupa ve Amerika bunu 50 yıl önce başlattı.
SEKSİ BİR OTEL YAPMANIN HAYALİNİ KURUYORUM
AMERİKA'DA PANTOLON PAÇASINI KIVIRABİLECEK BİRİ VAR MI?
Biz değerlerimizi sevmez, kültürümüze değer vermezsek dünyada marka olamayız. Mesela İstanbul'un nadide salonlarından birinde bir halk müziği gecesi olsa, acaba başta basın gider mi? Biz değerlerimizi çok seviyoruz diyoruz ama aslında hiç sevmiyoruz. Bu topraklar o kadar köklü, yaratım gücü o kadar yüksek ki... Şimdi Nişantaşı'ndayız. İki sokak arkaya gidin ve bir kapı çalın, kapıyı açan kadının masasının üzerinde kendi işlediği örtü vardır. Amerika'da pantolon paçasını kıvırabilecek biri var mı acaba? Biz bunlara sahipken, toplu bir hareket başlatıp yapılanmalıyız.
ORTADOĞU'DAN GELEN KADINLAR ALIŞVERİŞE SERVET YATIRIYOR
Münih'te, Atina'da ve İstanbul'da hazır giyim mağazalarım var. Haute couture showroom'umda yılda maksimum 60 parça çıkarıyorum. Dünyanın çeşitli yerlerinden çok müşterim var. Ama Ortadoğu'dan gelenler daha ağır parçaları satın alıyor; alım güçleri yüksek. Küçük bir serveti gün içinde kıyafete yatırıyorlar. Bir seferde 25 elbise alabiliyorlar. Mesela, ünlü bir aile geliyor, bu ailelere iyi otellerde yedi oda birden açılıyor ve kıyafet satın almak için özellikle yerli tasarımcı arıyorlar. Bizden 100-150 parça otele gidiyor. Seçtiklerini direkt alıyorlar. Ülkelerinde giydiklerinde kıyafetleri beğenenler de gelip benden alıyor. Ekonomiye katkıları büyük.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.