Daha da ilginç bir olay anlatayım... Kaddafi'nin oğlunun koruması dün sabah Sultanahmet Adliyesi'ni de karıştırmış... Saldırıya uğrayan da yine bir Hürriyet muhabiri; Hasan Örnekoğlu... Koruma, fotoğrafını çekti diye Hasan'ın üzerine yürümüş, itmiş. Kaddafi'nin koruması galiba burayı diktatörlükle yönetilen kendi memleketiyle karıştırdı. Ama adam da haklı. Bizimkiler bakıyor, o dövüyor. Gözaltına alınmak yerine serbest bırakılıyor. Niye adliyeyi de karıştırmasın ki! Şimdi siz "Cenker magazinci, kesin bir şeyler yapmıştır" diyeceksiniz. Hatta aklınıza ilk gelen görüntüyü de söyleyeyim: Timuçin Esen'in gözaltına alınma anı. O polisler, "Timuçin'i nasıl karga tulumba götürür" diye suçlanmıştı. Aslında onlar görevini yapıyordu. Gazetecilere arkadaşlarıyla saldıran Esen'in ifadesini almak istemişler, Esen de görevini yapmaya çalışan polislere direnip, kendini yerlere atmıştı. Çok acıklı bir tabloydu. Ancak bu tablonun yarattığı dramatik etki yine magazincileri zor durumda bıraktı. RTÜK bile Esen'in görüntülerini çeken TV programına ceza kesti. Ama aynı durum ABD'de yaşandığında Sean Penn gözaltına alındı ve şu sıralar da davası sürüyor. Büyük ihtimalle Oscar'lı efsane oyuncu hapis yatacak. Sevgili okurlar; gazeteci fotoğraf çeker, bu onun görevi. Kaddafi'nin oğlunu da çeker, Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'yi, ABD Başkanı Obama'yı da... ABD gibi uygar ülkelerde gazeteciye saldırmanın cezası ağırdır ama bizim gibi az gelişmiş ülkelerde Kaddafi'nin oğlunun fotoğrafı çekilince önce dayak yersiniz, üstüne de nezarete atılırsınız. Sizi döven adam da krallar gibi ağırlanır. Bu olay ilk değil! Nice magazin muhabirinin kolu bacağı kırıldı. Polisin, magazincilerin de görevlerini yaptıklarının bilincine varmaları için illa bir magazin muhabirinin ölmesi mi gerekiyor.