'Tasty Cinema' deneyimi öncesi Kervitaş Genel Müdürü Zeynep Dilmen'in konuşmasından ve Yıldız Holding Dondurulmuş Gıda, İşlenmiş Et ve Kişisel Bakım Grup Başkanı Oğuz Aldemir'le yaptığım sohbette, dondurulmuş gıda pazarıyla ilgili ilginç bilgiler edindim.
Dondurulmuş gıda pazarı Türkiye'de 450 milyon liralık büyüklüğe ulaşmış. Bu rakam elbette Avrupa ülkelerine göre az ama Türkiye'de dondurulmuş gıda ürünlerinin tüketiminde her yıl çift haneli bir büyüme söz konusu.
Evlerin yüzde 56'sına dondurulmuş ürün giriyor. Pizzadan mantıya, bezelyeden bamyaya yemek pişirmek için aradığınız birçok çeşidi dondurulmuş olarak bulabiliyorsunuz artık. Örneğin Türkiye'nin ilk dondurulmuş gıda markası SuperFresh'in yedi ana kategoride toplam 58 çeşit ürünü bulunuyor. Bu ürünlerle 2 bin çeşit denenmiş yemek yapabiliyorsunuz.
KATKI İÇERMİYOR
Doğrusunu söylemek gerekirse benim de dondurulmuş gıdaya karşı bir önyargım var. Ne kadar taze olduğu, katkı maddesi içerip içermediği hep kafamı kurcalar. Tazeliğinin korunması için sebze ve meyveler tahmin ettiğimden çok daha kısa sürede donduruluyormuş. Ürünler tarladan toplandıktan sonraki iki-altı saat arasında yıkanıp, ayıklanıp, şoklanıp -40 derecede hiçbir katkı maddesine ihtiyaç duymadan tek tek donduruluyormuş.
SuperFresh'in rekoru iki saatmiş.
Çok yüksek derecede aniden (evdeki dondurmadan en önemli farkı yavaş yavaş değil, hemen donması) donduğu için ürünün hücre zarı çatlamıyormuş ve besin değeri saklı tutuluyormuş.
Bugün pazardan, manavdan aldığımız meyve ve sebzeler birçok aracıdan geçip üç, dört, bazen beş-altı günde bize ulaşıyormuş!
Bu durumda, dondurulmuş gıda lehine büyük zaman farkı var.
Çiftçiden, köylüden yani ilk elden ürün almak da önemli. Örneğin SuperFresh'in 900 sözleşmeli çiftçisi varmış. Yaklaşık 50 bin dekarlık bir alanda kontrollü, sertifikalı tohumlarla ürün yetiştiriliyormuş.
Çalışan kadın sayısı arttıkça dondurulmuş gıda ürünlerinin de satışı artıyor. Bu ürünlerin pratik olması birçok restoran ve otelde de tercih edilmesine neden oluyor.