
El Roman olmadan önce terörist muamelesi görüyordum
Romantik şarkıların efendisi... Düet borsasının paha biçilmez adamı, genç yeteneklerin el feneri. Hayatının gerçek düetini de eşi Ceren'le yaptı. Evliliğin ilk günlerindeki sıkıntılardan ikisi de payını almış. Temelde sevgi olunca, sorunların üstesinden gelmenin, yağmurdan kaçmak kadar kolay olduğunu öğrenmişler. Rafet El Roman'ın yaşam tarihine bakıldığında, yüzünde ıstırapla doğduğunu düşünürsünüz. Gördüğüm kadarıyla onun öfkesi, gırtlağına kadar hüzne batmış şarkıların içindeki sitem gibi. Oysa karşımda tebessümlü cümleler kuran Rafet El Roman her zaman keşfe açık. Fotoğraf çekilirken bile gözlerinin içi gülüyor. Magazinle sıkı fıkı biri değil. Buna rağmen kimseyle konuşmadığında bile magazine manşet olabiliyor. O yüzden konuşarak gerçekleri paylaşmak; konuşmadan yıpratılmasının önüne geçmek için iyi bir çözüm yolu gibi geldi. Çocukluğunun geleneklerini yaşamış biri olarak, bayramlarda kalabalık aile fotoğraflarına bayılıyor. Bir bayram günü topladığı şeker torbasının patlamasıyla yere dökülen şekerleri hâlâ unutamamış. Belki de bu hatırası gelenekleri yaşatmak, çocuklara şeker ve harçlık dağıtmak için bahanedir... Onun şarkıları da hayatı hissetmek için bir bahane bazen. Çakıl taşlarından gökteki yıldızlara kadar...
Bende düet geç bir zamanda oluştu; ilk 10-15 yılımı düetsiz geçirdim. Sonra zamanımı genç yeteneklere ayırdım, onları teşvik etmek için bir proje geliştirdim. Orada çok yetenekli gençlerle tanıştık ve düet geleneğim oldu. Daha çok gençlere destek olmak amacıyla yaptım düetleri.
Yaptığım hiçbir şarkıdan pişmanlığım olmadı.
Yok olmadı, hiç öyle bir şey yaşamadım, hepsi gayet saygılı. Hâlâ ilişkilerimiz güzel bir şekilde yürümekte.
Ah ettiğim ya da şikayetçi olduğum kimse yok.
Her insan gibi benim de sıkıntılarım olmuştur ama belli ölçüde. Istırap deyince acı ve sıkıntılı bir şey akla geliyor; öyle bir şey olmadı şükürler olsun. Güzel bir çocukluk geçirdim; Almanya'daki yıllarım, anne-babamın genç yaşta işçi olarak Almanya'ya gitmesi, daha sonra bizi aldırmaları, orada büyümek, okumak, farklı kültürlerle yetişmek ve sonra bunların müziğime yansıması benim için büyük bir zenginlik açıkçası.
EŞİMLE BİSİKLETE BİNMEK HUZUR VERİYOR
Son zamanlarda huzuru en çok eşimle yürüyüşlere çıkınca, onunla bisiklete binince buluyorum. Şimdi moda olan golfe ben yıllar önce başladım. İyi golf oynayan, acemi golfçüyle oynamaktan sıkılır ama ben belli etmiyorum. Golf oynamak ikimize de çok iyi geliyor.
İnançlı biriyim; sadece kötü zamanlarda değil, iyi zamanlarımda da sürekli şükreden biriyim.
Sanırım karşılıklı anlayış. İlk dönemlerde sıkıntılarımız oldu ama onlardan çok ders aldık. İlk başta oturtmak çok zordu; tamamen benim hayatımın yoğunluğundan veya sahip olduklarımdan kaynaklanıyordu. Ama anlayış ve saygıyla o günleri aştığımızı düşünüyorum. Her ilişkinin mutlaka sıkıntıları vardır. Ama biz şu anda iyi yoldayız. Sorunlarımızı bir kenara bıraktık, işimizle ilgileniyoruz, ailevi meselelerimiz oturdu, çocuklar huzurlu, mutlu. Almanya'da, Türkiye'de evimiz var, sürekli iki ülke arasında gidip geliyoruz. Bazen çok yoğun geçiyor, bazen ayrı kalıyoruz ama bunları anlayışla ve saygıyla dengeledik.
Kötülük diyemeyiz ama karışanlar, moralimizi bozmaya çalışanlar ve söylentiler olmuştur mutlaka ama biz onlara aldırış etmedik.
Sözleşme denmez ona; aramızda bazı kurallar koyduk.
EZANI, İLAHİLERİ BANA OKUTURLARDI
Öyle bir şey yapmadık.
Ayrılırsak bunu dillendirmeyelim, saygısız tavırlarda bulunmayalım diye konuştuk.
Kıskançlık hiçbir tarafta yok. Ceren'in kızlarla arası çok iyi, Almanya'da hep birlikte yaşıyoruz.
İyi teklif gelirse değerlendireceğim, son zamanlarda öyle bir teklif olmadı ama… Şimdi daha çok film ve dizi müziklerine yöneldim; birkaç diziye bir şeyler hazırlıyorum, bir de sinema filmine.
Biz de kendi sektörümüzde 'Mankenden popçu olmaz' deriz ama bunun örneklerini gördük; hâlâ gündemdeler ve gayet başarılılar. O yüzden şarkıcıdan oyuncu olmaz diyemeyiz. Bunun da çok güzel örnekleri var. Ben bu görüşe katılmıyorum.
İslam Kültür Merkezi'nde Kuran dersine gittim. Sesim iyi diye bana takılırlardı ama müezzinlik falan yok.
Kuran'ı hatmetmedim; sesim iyi diye ilahileri, ezanları bana okuturlardı. Bizim ufak cemiyet bana 'Müezzin Rafet' diye takılırdı. Sonra o bütün Türkiye'ye nasıl sıçradı anlamadım.
Soyadımla bağdaştırmıyorum ama çocukluğumdan bazı özlediğim, şimdi yaşayamadığım, hasretini çektiğim güzel durumlar var. O günlere dönmek istediğim anlar oluyor fakat hiçbir zaman geriye dönmeyi sevmem. İleride neler yapabilirim, neleri aşabilirim, ileride zaman bana ne gösterecek; onları daha çok merak ediyorum.
İsim değiştirmek, Almanya'da o kadar kolay değil. Ben Alman vatandaşı olduğum için bunlar biraz da uzantılı. Bir ülkede doğuyorsun, sonra başka bir vatandaşlığa geçiyorsun… Hukuksal meseleler nedeniyle bu kadar uzadı. Çok ülke değiştirdiğim için bazı ülkelerde çok sıkıntılar yaşadım. Amerika'da bir kere sekiz, bir kere 12 saat bekletildim. Hoş şeyler yaşamadım orada; terörist muamelesi gördüm resmen! Bunları yaşadıktan sonra karar verdim çünkü afişlerde Rafet El Roman yazıyor, pasaportumda Yaşdut. 'Senin olduğunu nereden bileceğiz, belki buna benzeyen bir teröristsin, bizim ülkemizde bir şey yapmayacağını nereden biliyoruz?' diyorlar. 'Siz çıldırdınız mı, müsaade edin telefon edeyim' diyorum, müsaade etmiyorlar. Sadece havaalanında olan bazı avukatlar, tercümanlarla konuşuyorum. Adam orada yetişmiş, Türkçe tercüman ama beni tanımıyor. İnternete bakın diyorum, 'Tamam benziyorsunuz ama isminiz öyle değil' diyorlar.
Herkesin inancı kendine; dışarıdan görüp de hiçbir şey söyleyemezsin.
Değerlere bağlı biriyim.
Türkçe'yi iyi konuşmalarını isterim. Yaşadığımız ortama uyum sağlamayı, diyalog kurmayı, insanlarla kaynaşmayı başarabilmeliyiz; dünyada barış dediğimiz kavram ancak böyle elde edilebilir. Sadece kendi mezheplerimizle, dinlerimizle kısıtlı kalıp soyutlanarak, başkalarını dışlayarak bir yere varamayız. Bu da bende yeterince var. O yüzden çeşitli aktivitelere, kültür faaliyetlerine katılırım. Sınırlara zaten karşıyım. Dünyada hepimiz huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşayabilirsek, ne mutlu bize! Bence insanlığın erişeceği son nokta bu olmalı. Ben bugün bir Alman'la da evli olabilirdim, kısmet işi bunlar. Benim en iyi arkadaşım oyuncu Turgay Aydın, 23 senedir bir Alman'la evli. Bu kadar saygılı, iyi geçinen, evlilikleri düzeyli yürüyen Türk bile görmedim. Burada adetli, örflü tanıdığımız insanlar bir senede boşanıyorlar.
Ben bu gibi söylenti ve manşetlerden hep uzak durmaya çalıştım.
Ben de şaşırıyorum. Bu benim elimde olan bir şey değil. Belki ben de çok dikkatsiz davranmış olabilirim. Bunların çıkmaması için çok uğraş veriyorum. Belki de gereğinden fazla rahat bir adamım; bunlar ondan kaynaklanıyor. Bir yerde yakalanacağım, yanlış bir haber çıkacak diye düşünerek hayatımı geçiremem. Ben düz bir adamım; 'Şuraya gideyim, burada basın yoktur' gibi bir matematik yapmadım hiçbir zaman.
Ceren, çok kıymetli. Her zaman çocuklarımın yanındaydım. O da bir baba olarak; ilişkimiz ne kadar iyi olursa olsun, her zaman kızını düşünecek. O zamanlar ayrılık aşamasında kızının üzülmesine üzüldüğünden, bana karşı ağır bir tavır sergilemiş olabilir. Ama biz bunun üstesinden gelmeyi başardık ve şu anda da aramız gayet iyi.
CEREN, ŞÖHRET YANLISI BİRİ DEĞİL
CEREN EL ROMAN: Aslında ben grafik yaptım uzun süre, hâlâ da yapıyorum ve çok keyif alıyorum. Sanatın her dalından, yapabildiğim her alanından keyif alıyorum.
C.E.R.: Bana göre şöhretli kişi, Rafet... Ben tanınıyorum ama şöhret benim için daha büyük bir kelime.
RAFET EL ROMAN: Ceren şöhret yanlısı değil ama bir şeyler üretmek, var olmak istiyor. Oyunculuğa da çok yatkın; çok seviyor.
C.E.R.: Oyunculuk okudum, tiyatro da yaptım; tiyatroda ne kadar şöhret olabilirsin ki...
İKİ-ÜÇ YIL SONRA ÇOCUĞUMUZ OLABİLİR
R.E.R.: 17 Ocak 2010'da Kıbrıs'taydık. Ceren'in babasının düzenlediği bir şarkı yarışmasının final gecesi vardı, ben de jürideydim. Babası final gecesi olduğu için tek tek sponsorlara, yapımcılara teşekkür ederken kızına da teşekkür etti. Orada alkışlar koptu, birden Ceren ayağa kalktı. Ben ilk kez görüyordum Ceren'i. Bir baktım, 'Off bu mu kızı?' dedim. O anda aşık oldum zaten. Ondan sonra reklam arasında ona doğru yöneldim, herkesi kibarca selamlayıp yanına gittim. "Çok güzel bir organizasyon, çok emek vermişsiniz" diye söze girdim. O zaman yazdığım bir film vardı, o filmin başrolü için teklifte bulundum, "Babam bakıyor o işlere" dedi. Öyle deyince "Olur, senaryoyu göndereyim okuyun" dedim. E-maille senaryoyu yolladım. Beş-altı ay mailleştik.
C.E.R.: Sonra senaryoyu kenara bırakıp biz kendimiz mailleşmeye başladık. Birbirimizi tanıdık.
R.E.R.: Üç-dört ay sonra Hilton'da ilk kahvemizi içtik, çok heyecanlıydım. İkinci kahvede ben Ceren'e sarıldım galiba!
HAVAİ FİŞEKLERİ FIRSAT BİLDİM!
R.E.R.: Ben her şeyi hatırlarım; dalgın ve unutkan görünürüm ama unutmam.
R.E.R.: Bu röportaja sığmaz. Büyük bir aşk, bir sürü şey yaşandı. Yuva kurduk.
C.E.R.: Çok sadeydi. Bodrum'daydık, Ağustos ayıydı, bir otelin restoranında oturuyorduk. Bilmiyorum ayarladı mı, ayarlamadı mı...
R.E.R.: Ayarladım tabii ki, her şeyi ayarladım.
C.E.R.: Ben de diyordum neden bu kadar sessiz burası diye. Konuşurken birden arkada havai fişekler atılmaya başladı. Konser varmış, ben de bana atılıyor zannettim! Döndüğümde yüzüğü çıkarmıştı.
R.E.R.: Aslında ben o gece teklif etmeyecektim. 'Daha çok erken, bekle' diyordum kendime. Ama ikimizin de özlemi o kadar yoğunmuş ki, havai fişekler patlıyor, fonda bir kemancı çalıyor… 'Fırsat bu fırsat Rafet, niye bekliyorsun?' dedim.
C.E.R.: O sırada garson gelmiş; Rafet garsonu göndermeye çalışıyor.
R.E.R.: Havai fişekler gitmeden yüzüğü takayım dedim.
R.E.R.: Rixos'ta Bengü konseri vardı, onun ardından havai fişekler atıldı. Ben de fırsat bu fırsat dedim.
R.E.R.: Çok güzel gidiyor, nazar değmesin!
C.E.R.: İnşallah ama daha değil.
R.E.R.: İkimiz de karşı değiliz ama Ceren iki-üç yıl işiyle ilgili bir şeyler yapmak istiyor. Sonrasında inşallah olur.
KIZLAR BİR-İKİ YIL TEREDDÜT ETTİ
C.E.R.: Kimin yok ki! Ama ne kadar büyük olduğu, ölçüsü önemli bence.
C.E.R.: Aramızda çok değişik bir ilişki var; onlar ablaları gibi bakıyorlar bana. Hem çocuğum gibiler, hem de kardeş. Aramızdaki ilişki çok güzel yani. İlk biriki sene biraz tereddütlü yaklaşıyorlardı, üçüncü senede iyice oturttuk ilişkimizi.
C.E.R.: Sinemaya gidiyoruz, geziyoruz, kitap okuyoruz.
C.E.R.: Anlıyorum ama konuşmayı hiç sevmiyorum, kaba geliyor bana Almanca. Benim ana dilim İngilizce, Türkçe'mden daha iyi İngilizcem. Üçüncü bir dili beynim kabul etmiyor.
C.E.R.: Bizim sadece ayrı olduğumuz dönemde babam benim üzülmeme üzüldü. Baştan beri görüşüyorlardı, iyi geçiniyorlardı; sadece ayrılık döneminde babamın sitemi oldu. Benim mutluluğum, annemin ve babamın mutluluğu çünkü.
ÇIRAĞAN'DA DÜĞÜN İSTEMEDİ
C.E.R.: Çoğu zaman gülüp geçtik çünkü çoğu zaman yanlış yazılıyordu.
C.E.R.: Ben kimliğimi göstereyim mi? Rafet, Alman vatandaşı olduğu için Almanya'da nikah yaptık, evrakların Türkiye'ye gelmesi uzun sürdü. Kütüğe geçmesi iki-üç ay aldı. O sırada tam da Rafet'in soyadı değişiyordu. Ben Ocak'ta El Roman oldum. Yazın evlendik ama soyadı değişikliği yüzünden epey uzadı işlemler.
C.E.R.: Ben çok sevmiyorum böyle abartıyı; çok sade, kendi içimizde, samimi bir düğün oldu.
R.E.R.: Ben "Çırağan Sarayı'nda yapalım" dedim, istemedi Ceren. "Çok abartılı olur, kır düğünü yapalım" dedi. Orada kendi içimizde eğlendik ailece. Ben Çırağan Sarayı'nı rezerve bile etmiştim aslında.
BİRLİKTE ŞARKILAR YAZIYORUZ
C.E.R.: Rafet, duyguları söze çok güzel aktarıyor. Benim ya da senin duyguların olsun; anlayıp çok güzel biçimlendiriyor.
R.E.R.: Allah muhafaza; ben de insanım. Şarkılarda anlattığım her şeyi yaşasaydım… Çocukluğumda yanıp tutuştuğum, aşkından öldüğüm kişilere bile şarkılar yazdım, bugün isimlerini bile hatırlamıyorum. Ama duygum değişmedi, duygularımla şarkılar yazmaya devam ediyorum.
R.E.R.: Ceren'in çok sevdiği şarkılar var, hatta sözlerini ortak yazdığımız şarkılar var. Verona'ya giderken yazdık bir tane; 'Çok Şey Var Bizi Yaşatan' diye.
BAYRAMDA 25-30 KİŞİ TOPLANIRIZ
R.E.R.: Bir bayramda köyde çocuklarla şeker toplamaya çıkmıştık. Torbam yırtıldı, şekerler yola dağıldı. Ömerbey Köyü'nde yedi-sekiz çocuk kapı kapı geziyorduk; kimi para veriyordu, kimi şeker. Orada çok üzülmüştüm, ağlamıştım; sanki altınlarımı kaybetmişim gibi. Öbür çocuklar da beni teselli ediyordu, şekerlerimi topladılar. Sonra bütün gün onu anlattım herkese. Acıyan 5 lira daha, 2.5 lira daha verdi…
C.E.R.: Bizim güzel geçer bayramlarımız; aile toplanır, yemekler yenir…
R.E.R.: Düğünlerimiz, bayramlarımız çok özeldir. Almanya'da bütün akrabalar toplanırız, 25-30 kişi oluruz.
C.E.R.: Annem Amerika'da yaşadığı için çok katılamıyor ama telefonlaşıyor aileler. Geçen bayram önce bizim büyüklere, sonra Almanya'ya gittik. Bayramlara çok önem veriyoruz.
AYRILIĞIMIZ BENİ ŞAİR YAPTI
R.E.R.: Hayır yaşatmadı.
C.E.R.: Ne güzeldi derim çünkü ayrılığı yaşadığımız dönem bile çok romantikti, çok güzeldi.
C.E.R.: Kavga değil de, kavga sonrası romantikti.
R.E.R.: Şiirler, şarkı sözleri yazıyordum ben ona ayrılık döneminde; beni şair yapıyordu.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.