Hayrünnisa Gül'le Mardin ziyareti
***
Bu kez istikamet, öksüz-yetim çocuklar için kurulan dev çadır... Zemine halı serilmiş, kapıda rengarenk spor ayakkabılar duruyor; çocuklara yeni alınmış belli ki. Herkes gibi First Leydi de ayakkabılarını çıkarıp giriyor içeri. Sosyal hizmet uzmanları, olayı atlatmaları için çocuklara yardım ediyor, oyunlar oynuyor, onlarla konuşuyor bu çadırda. Çocuklar bağrış çağrış içinde Gül'ün etrafını sarıyor. "Senin adın ne, okula gidiyor musun?" diyerek tek tek soruyor çocuklara Gül, hepsinin hikayelerini dinliyor. Kızların hepsinin elinde birer bebek var, kimi bebekleriyle tek başına oturuyor, hüzünlü hüzünlü; kimi top oynuyor, gülüyor, koşuyor sanki böyle bir vahşet hiç yaşanmamış gibi... 9 yaşındaki Hasret, biz konuyu değiştirmek istedikçe, annesinin nasıl öldürüldüğünü anlatıp duruyor, bozuk plak gibi. Ama bir taraftan da gülerek; sanki kendi başına gelmemişçesine... Kimi öyle abuk subuk, öyle film replikleri gibi laflar ediyor ki, 'Allah'ım çocuk olmaktan çıkmış bunlar' diyorsun. Belli ki televizyon kameralarına konuşmaktan, gazetecilerin sarf ettiği lafları dinlemekten bu hale gelmişler. Büyük bir travma yaşanıyor bu çadırda... Birine soruyoruz, "Okuyor musun sen?" "Gitmeyeceğim okula, gitmem" diyor. "Kardeşlerime kim bakacak?" Dayanamayıp çıkıyorum çadırdan; dışarıda Hacettepe'den bir sosyal hizmetler görevlisiyle konuşuyorum. 70 civarında öksüz ya da yetim olduğunu, 27 genç görevliyle çalıştıklarını anlatıyor: "Gazeteci ve televizyoncuların burada yaptığı şey korkunç! Biz çocukları göstermek, konuşturmak istemesek de, ellerine çocukların kullandığı bir yoğurt kabını ya da bebeği alıp müthiş dejenere ederek yayın yapıyorlar" diyerek şikayetini dile getiriyor öncelikle. "Çocuklar nasıl atlatacak bu travmayı peki?" diyorum..." Hayat devam ediyor, bunu yapmalarına çalışıyoruz. Oyun oynatıyoruz, konuşuyoruz, elimizden gelen her şeyi yapıyoruz. Her gün buraya onlarca oyuncak geliyor, yemek geliyor, devletin bütün imkanları seferber ediliyor, atlatacaklar" diyor.
***
Çoğu çocuğun umurunda bile değil olanlar...
Hepimiz o anda, orada şunu hissediyoruz ve görüyoruz ki; onların bu acılarla baş etme gücü çok daha fazla. Onlar bu tecrübelerden defalarca kez geçmişler, bölgedeki çatışmalardan dolayı 'şerbetlenmişler' sanki, bizim kadar hayret etmiyorlar bile. 'Ne istediklerini' soruyor Gül, "Birlikte çözelim her şeyi" diyor, fırsat ayaklarına gelmiş ama onlar olayı anlatıp duruyor sadece. Ne isteyeceklerini bilmiyorlardı belki de. Sonuçta, ne vaat edilse boş, ne söylense az kalacaktı... Programdaki süreyi kat be kat aşarak, içimizde kocaman taşlar ağırlığında hüzün ve acıyla araçlarımıza biniyoruz. Ve asıl önemli olan neydi biliyor musunuz; hâlâ bilmiyorduk, kimse de bilemiyordu orada neler olduğunu...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.