Yüzyılın dâhisi Jobs...
Sevgili okuyucular, beş ay kadar önce, Hindistan'da bulunan son daktilo fabrikasının da kapandığı haberini okuduğumda içim burkulmuştu. Düşünebiliyor musunuz, icat edilip de dünyanın dört bir yanındaki kullanıcıların hizmetine sunulan bu yazı makinesi belki de 20. yüzyılın en önemli ve faydalı buluşları arasındaydı.
Tuşları, şaryosu ve şeridiyle neredeyse tek başına bir "matbaa" görevi ifa eden ve sadece kişilerin değil resmi kurum ve ofislerin de vazgeçilmez aracıydı daktilo. Biraz gürültülüydü belki fakat tuşların şaryoya vurduğu anda çıkan o tak tuklar kim bilir nice yazarın ilham kaynağı olmuştu.
Benim de gençliğimde edindiğim Erika marka bir daktilom vardı ve yazılarımın birçoğunu o küçük fakat sevimli makinede yazardım. O daktilo hâlâ evimin bir köşesinde durur, zaman zaman açar ve bir şeyler tuşlarım.
Steve Jobs, o ünlü Apple şirketinin kurucusu, yöneticisi ve her şeyi idi. Ailesinin araba garajında başlayan bilişim macerası onu Amerika'nın ve dünyanın önde gelen, zengin ve başarılı işadamlarından ve CEO'larından biri haline getirmişti. Bir ara Apple'dan ayrılıp başka şirketler kurmuş; yine bu şirketlerle başarıdan başarıya koşmuş ve nihayet yuvasına, yani Apple'a geri dönmüş ve bugün hepimizin bildiği ve belki de kullandığı o cep telefonlarını üretmişti.
Daktilo ile başlayan, sıcak dizgi ile hız kazanan masaüstü yayıncılığın son ve kalıcı noktası işte bu zeki, akıllı, girişimci ve yetenekli Steve Jobs tarafından konmuş ve önümüze Macintosh'un bilgisayarı gelmişti. Küçücük ekranı, minicik belleği, yok denecek kadar az kapasitesi vardı ama bu küçükdev bilgisayar masaüstü yayıncılıkta bir çığır açmış, gazetelerin, dergilerin, matbaaların bir nevi cankurtaran simidi haline gelmişti.
O bir ucundan ısırılmış elma amblemi ile masalarımızın üstüne oturan ve çok uzun zaman süresince de yerini koruyan Macintosh bilgisayarlar, Jobs'un en büyük rakibi Bill Gates'e bile ilham kaynağı olmuş ve bugün kullandığımız Windows tabanlı sistemlere öncülük etmiştir.
Ömrünün büyük kısmını okuma, yazma, araştırma, yayıncılıkla geçirmiş biri olarak, Steve Jobs'un bizlere kazandırdığı bu küçük-dev bilgisayarı ve tabii ki, ilk göz ağrımız daktiloyu unutmam mümkün müdür?
Onun, genç yaşta kansere yakalandığı halde yılmadan ve ürkmeden mücadele etmesi ve doktorların kısa bir süre biçmelerine rağmen yedi yıl kadar yaşaması dahi insanların hayata nasıl bakması gerektiğini göstermesi açısından dikkati şâyandır.
Bakın Steve Jobs, hastalığa yakalandığı günlerde bir ameliyat sonrası, Stanford Üniversitesi mezuniyet töreninde yaptığı ve 28 bin kişiye hitap ettiği konuşmasında ne diyor:
"Bazen hayat kafanıza bir tuğlayla vurur. Sakın inancınızı kaybetmeyin... İşiniz hayatınızın büyük bir kısmını kaplayacak ve gerçek anlamda tatmin olmanın tek yolu harika bir iş olduğuna inandığınız şeyi yapmanızdır. Ve harika bir iş yapmanın tek yolu ise yaptığınızı sevmenizden geçer. Henüz bulamadıysanız, aramaya devam edin... 'Her gününü, hayatının son günüymüş gibi yaşarsan, günün birinde haklı çıkarsın.' ... Kaybedecek bir şeyler olduğu düşünce tuzağını yok etmenin en iyi yolu insanın öleceğini hatırlamasıdır. Zaten çıplak ve savunmasızsın. Yüreğinin sesini dinlememen için hiçbir neden yok... Zamanınız kısıtlı, bu yüzden başkalarının hayatını yaşayarak onu harcamayın. Başkalarının düşüncelerinin sonuçlarıyla yaşama dogmasına takılıp kalmayın. Başka insanların fikirlerinin gürültüsünün kendi kalbinizin sesini duymanızı engellemesine izin vermeyin. Ve en önemlisi kalbinizin ve sezgilerinizin yolundan gidecek cesarete sahip olun. Kalbiniz ve sezgileriniz ne yapmak istediğinizi bilirler. Bunun dışındaki her şey ikinci plânda..."
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.