AB ve Türkiye'nin entegrasyon öncelikleri
Ben, bürokrat, siyasetçi ve yazar olarak yarım asırdır AB'yi savunuyorum. Hayatımın hiçbir döneminde körü körüne 'Batıcı' olmadım ve Batı mukallitliğine saplanıp kalmadım. Tam aksine tarih perspektifine sahip bir Türk aydını olarak son iki yüzyıl boyunca Batı'nın çıkarcı ve saldırgan politikasını yakından inceleme fırsatını buldum.
Buna mukabil, yarım asırdan fazla bir müddetten beri süren Ortak Pazar/ Avrupa Ekonomik Topluluğu/ AB mâceramızı sabırla takip ediyor ve hâlâ desteklemeye devam ediyorum. Başbakan'ın dediği gibi 'Bizim AB hedefimizde bir sapma yok'. Lâkin AB, Türkiye'yi, mantıklı sebep göstermeden uydurma bahanelerle kapısında bekletmeye devam ediyor. İşin aslında, Avrupa'nın bir türlü kurtulamadığı Haçlı zihniyeti ve Türk korkusuna ilâve olarak siyasî ve ekonomik endişeleri de bulunuyor. Bu gidişle, yarım asırlık bekleyişimizin daha da uzayacağı tahmin edilebilir.
Lâkin, 2013 şartları, Türkiye'de yaşayan insanımızın 'Avrupalı' olma ihtiyacını ortadan kaldırmıştır. Zira artık militarist vesayet devri sona ermiş ve darbeler dönemi kapanmıştır. Ayrıca, AB ekonomik kriz içinde bocalarken, Türk ekonomisi istikrarlı ve sağlıklı şekilde gelişmeye devam etmektedir. Gene, Avrupa'daki işsizlik oranı yükselirken, Türkiye'de azalmaktadır.
Kısaca, artık Avrupa, makyajı akmış yaşlı fahişelere benzemiş ve cazibesini kaybetmiştir.
AB ve Avrupa'nın özellikle kadîm ülkeleri, Başbakan'ın son çağrısına uyarak artık süratle Türkiye'nin üyelik işini tamamlamalıdır.
Başbakan Erdoğan'ın 'Şangay Beşlisi'ni telaffuz etmesinin sebebini politik olarak değerlendirmek gerekir. Bu ifadeyi, bir eksen kayması ya da demokratik sistem değişikliği olarak değerlendirmek yanlıştır. Ancak, Başbakan Erdoğan'ın klâsik ittifakların haricinde anlaşmalara girmesinin uzak bir ihtimal olmadığı da unutulmamalıdır.
Türkiye, dünyanın en eski ve önemli bir medeniyetinin günümüzdeki temsilcisidir. Tevarüs ettiği şanlı maziye lâyık bir 'cihan devleti politikası' uygulamalıdır. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Dışişleri Bakanı, bu ufka ve vizyona sahiptir. 'Türkiye Merkezli' bir diplomasi dünyasında, bir yandan ABD ve Avrupa'yı, bir yandan Türk Dünyası'nı, bir yandan İslâm Dünyası'nı; ayrıca Afrika, Ortadoğu, Balkan ve Kafkas ülkelerini kucaklamış, dünyanın geri kalan kısmıyla da sıkı ilişkiye girmiş bir 'küresel güç' vardır.
Türkiye, AB kapısında artık alaycı bakışlarıyla beklerken, gündemindeki 'Türk Cumhuriyetleri Birliği, İslâm Ülkeleri Entegrasyonu ve Osmanlı Milletler Topluluğu'nu da unutmayacak, çok yönlü ve çok merkezli dış politikasına devam edecektir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.