Mazlumlar! Ayağa kalkın! Hz. Muhammed (s.a.v.) geçiyor
Muhammed'dir (s.a.v.).
Muhammed'dir (s.a.v.).
Sevinin, şu geçen sizin bütün hastalıklarınızın tabibi olan Hz. Muhammed'dir (s.a.v.).
Medine'de bir gün. Sahabe kendi aralarında oturmuşlar, sohbet ediyorlar. Kimler mi var? Hz. Halid, Hz. Abdurrahman bin Avf, Hz. Bilal, Hz. Ebu Zerr. Bir konuda yoğunlaşmışlar.
Tartıştıkları konuda Hz. Ebu Zerr (r.a.) görüşünü söyler. Biraz da ısrar eder görüşünü kabul ettirmek için. Hz.
Bilal ise, "sana katılmıyorum" der. "Bu teklifin makul değildir, bence" der.
Hz. Ebu Zerr (r.a.) ise sinirlenir.
Şöyle der: Sen mi beni tenkit ediyorsun siyah kadının oğlu! Eski bir köle olan Hz. Bilal, sarsılır.
Hayret eder ve şöyle der: Sen mi bunu söylüyorsun ey Ebu Zerr.
Beni annemin rengiyle mi suçluyorsun.
Sen nerede olduğunun farkında değil misin? Aslında söz bir defa ağızdan çıkmıştı.
Geri gelmezdi ki! Hz. Ebu Zerr bu cümleyi söyleyecek biri değildi. Ama işte, bir an olan olmuştur.
Hz. Bilal Resulullah'ın huzurunda
Hz. Bilal, Resulullah'a (s.a.v.) gider ve "ey Allah'ın elçisi duydunuz mu, Ebu Zerr beni kırdı. Beni annemle ayıpladı. Bana siyah kadının oğlu dedi" der.
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) rengi değişti. Müthiş bir rahatsızlık duydu.
Ebu Zerr (r.a.) da efendimize koşmuş, belki de özrünü beyan edecekti.
İçeri girdi ve selam verdi.
Hz. Peygamber (s.a.v.) o an o kadar hiddetlenmiştir ki, selama cevap verip vermediğini bile bilmiyoruz. Belki dudaklarını tepretmeden cevap vermiştir.
Hz. Ebu Zerr'e döndü ve şöyle buyurdu:
"Ey Ebu Zerr. Sen onu annesiyle mi ayıpladın! Sen öyle bir adamsın ki hâlâ sende cahiliye döneminin kalıntıları var. (Buhari, İman, 22.)
Ebu Zerr (r.a.) ağlamaya başladı.
Resulullah'ın (s.a.v.) yanına gelip oturdu.
Şöyle seslendi: "Ey Allah'ın elçisi benim için bağışlanma dile. Allah'ın beni affetmesi için dua buyur."
Sonra Ebu Zerr (r.a.) kalkar ve Hz.
Bilal'in evine gider. Kapının yanında yere uzanır. Başını toprağa koyar. Hz.
Bilal gelince, kapısının önünde yere uzanmış olan Ebu Zerr'i (r.a.) görür.
Ne bu hal deyince, Ebu Zerr (r.a.) der ki: Bilal! Kardeşim, ben seni annenle kınadım. Hata ettim. Sen o ayaklarınla başıma basmadıkça, ben kalkmayacağım. Bu başa o ayak basmalıdır. Basmalı ki, o baştan çıkan söz affedilsin.
Hz. Bilal (r.a.) ağlar. Hayır der, kalk kardeşim. Senin başına basmayacağım, ben seni affettim. Kuran-ı Kerim, Sahabeyi işaret ederken buyurur ki: "Allah kalplerini birleştirmiştir. Halbuki sen bütün yeryüzünü harcasaydın onların kalbini bir araya getiremezdin." (Enfal, 63)
Kimimiz beyaz, kimimiz sarı, kimimiz siyah, kimimiz kırmızı. Ne fark eder ki. Tümümüz Hz. Adem'in çocukları değil miyiz? Hangimiz hangimizden farklı ki. Mezarda ırkımızdan, rengimizden, aşiretimizden sorgulanmayacağız.
İmanımızdan ve amelimizden sorgulanacağız. Allah katında en şerefli olanımız, takvalı olanımız değil mi (Hucurat, 13) daha ne zamana kadar boş şeylerle övünecek veya yerineceğiz.
Bize mürşit olarak Yüce Kuran ve Allah'ın Nebisi Hz. Muhammed (sav ) yetmiyor mu?
Özetle, inançlarını veya inançsızlıklarını menfaate çeviren her kesimin ilkesiz şarlatanları,
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.