HİLAL KAPLAN HİLAL KAPLAN
17 Haziran 2025, Salı

Barbarların sonu

Fosfor bombalarıyla eti kemiğine yapışmış cenazeler, enkaz altından paramparça çıkarılıp uzuvları poşetlere doldurulan çocuklar, ölüme terk edilen ve naaşları kurtlanana dek kimsenin yanlarına gitmesine izin verilmeyen bebekler, toplu mezarlara buldozerlerle gömülen cenazeler, susuzluk, açlık...
Gazze'de yaklaşık iki yıldır süren soykırım sebebiyle hayal bile edemeyeceğimiz zulüm biçimlerine tanık edildik. Şimdi bu barbarların elebaşı çıkıp "Medeni dünyaya sesleniyorum" diye başladığı konuşmasıyla İran'a saldırıyı meşrulaştırmaya çalışabiliyor. İngiltere, ABD, Fransa ve AB liderleri de "İsrail'in kendini savunma hakkı"ndan dem vurabiliyor.
Ortadoğu'nun en saldırgan aktörü, kurulduğu tarihten itibaren tartışmasız İsrail'dir. Elinde tuttuğu tek taraflı nükleer güç avantajıyla, bu coğrafyada hem siyasi hem askeri anlamda cezasızlıkla hareket etmiştir. Attığı her bombada, işlediği her cinayette arkasında aynı güven vardır: Sessiz kalan Batı.
İsrail'in Gazze'de başlattığı yıkım, bir askeri operasyon değil, sistematik bir imha kampanyasıydı. 2023 Ekim'inden bu yana 55 binden fazla insan hayatını kaybetti. Bunların en az 26 bini sivil, binlercesi çocuktu. İsrail'in "terörle mücadele" bahanesiyle başlattığı bombardıman, okulları, hastaneleri ve mülteci kamplarını hedef aldı. Gazze'nin altyapısı, suyu, elektriği, yolları ve yaşam kaynakları kasıtlı biçimde yok edildi. Bu bir savaş değil, bir yok etme operasyonuydu.
Batı Şeria'da gece baskınlarıyla insanlar evlerinden alındı. Gözaltına alınanlar ya sonsuza kadar kayboldular ya da sokak ortasında vuruldular. Resmi rakamlar yetersiz ama yüzlerce ölüm ve binlerce tutuklamayla sonuçlanan baskılar, hukuk dışı bir işgal düzeni yarattı.
Lübnan'da Hizbullah'ı hedef alma iddiasıyla başlatılan saldırılar, sivillerin üzerine yağdı. 4 bin 200'den fazla insan hayatını kaybetti. 2 bin 800'den fazlası sivildi. Köyler yerle bir edildi. BM gözlem noktaları bile vuruldu. İsrail, askeri hedeflerin yanında sivil alanları da doğrudan vurdu. Uluslararası hukuku yok saydı. Sessizlik, burada da suçun ortağı oldu.
Suriye'de yürütülen hava operasyonları sadece askeri tesisleri hedef almadı. 2024 yılında İran'ın Şam'daki konsolosluğu vuruldu. Diplomatik dokunulmazlık, bir hava saldırısıyla paramparça edildi. Bu saldırıda Devrim Muhafızları komutanları hayatını kaybetti. O yıl Suriye genelinde İsrail saldırılarında yaklaşık 390 kişi öldü. Bunların bir kısmı İranlı askerlerdi ama onlarca sivil de bombaların altında can verdi.
İran'da yürütülen operasyonlar daha sinsiydi. Nükleer bilim insanları birer birer öldürüldü. Sadece son iki haftada 14 İranlı bilim adamı katledildi. Bazıları arabalarında, bazıları evlerinde suikasta uğradı. 2024 ve 2025'te doğrudan hava saldırılarıyla İran toprakları hedef alındı. Sadece 13 Haziran 2025'te 78 sivil hayatını kaybetti. 300'den fazla kişi yaralandı. İran'da yürütülen bu saldırılar, açık bir savaş ilanı niteliği taşıyordu.
Yemen de hedefteydi. Husi kontrolündeki limanlara yönelik saldırılarda 2024 Temmuz'unda 14 sivil öldü. 90'dan fazla kişi yaralandı. Gıda ve ilaç girişine vurulan her darbe, sivilleri cezalandırmaya yönelikti. İsrail, açlığı da bir silaha dönüştürdü.
İsrail'in bu beş yıllık saldırganlık bilançosunda on binlerce ölü, yüz binlerce yaralı ve milyonlarca yerinden edilmiş insan var. Bu rakamların ardında, enkaz altındaki çocuklar, gece yarısı evinden alınan gençler, bir daha dönmeyen babalar, anneler ve doktorlar var. Her biri bir hayat, her biri bir hukuk ihlali.
Tüm bu saldırılar bir nükleer gücün gölgesinde gerçekleşti. İsrail, Ortadoğu'nun tek nükleer devleti olarak hiçbir denetime tabi değil. Nükleer cephaneliği resmen tanınmıyor ama fiilen var. Bu avantaj, saldırganlığını besliyor. Her bomba, her suikast, her sabotaj, bu dokunulmazlık zırhıyla korunuyor.
Uluslararası hukuk diye bir gerçek olsaydı, saldırıya uğrayanı korurdu; saldıranı değil. Bu çarpık söylem, hem hukuku zedeliyor hem de yüz binlerce sivilin acısını görünmez kılıyor.
İsrail bugün korunuyor olabilir, ama bu dokunulmazlık hâli onu giderek daha derin bir yalnızlığa, daha kırılgan bir geleceğe doğru sürüklüyor. Susturulan her feryat, ileride çok daha büyük bir bedelle dönecek.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.