Top, Ergenekon savcılarında
Belgenin aslı ele geçirilemedi; incelenen 14 bilgisayarın Hard Disk'inde de hiçbir ize rastlanmadı. Dolayısıyla, ilk günden beri kanaat açıklayan Askeri Savcılık, inceleme sonucu ortaya çıkan yeni verilerle inancını daha da pekiştirerek, kararını kamuoyuna duyurdu.
Ama burada iki önemli noksan var:
1) 12 Haziran'da, belge Taraf gazetesinde yayınlandı. Oysa Askeri Savcılık nezaretinde, teknik bilirkişilerin katılımıyla Albay Çiçek'in ikametgâhı, 17 Haziran'da arandı. Elbette, ne evinde, ne de bilgisayarında belgenin içeriğiyle örtüşen herhangi bir işarete rastlanmadı. 5 günlük gecikmeden sonra, rastlanması beklenebilir miydi?
2) En büyük ihmal, Askeri Savcılık'ta, albay Dursun Çiçek'in attığı sahte imzayla ilgili bir açıklama yapılmaması. Bu konuda savcılığın şöyle bir açıklaması var: "Teknik bilirkişi, yeminli mütalâasında, fotokopi belge üzerinde kalem baskı izi, işleklik, hız, imzadaki el kaldırma hareketleri gibi özellikler mevcut olmadan, buna dayalı bir sonuç çıkarmanın mümkün bulunmadığı kanaatini belirtiyor. Bu nedenle, soruşturmanın sonucunu etkileyemeyeceği için, şüphelinin askeri savcılık huzurunda verdiği imzaların daha önceki muhtelif yerlerdeki imzalarıyla örtüşmemesinin ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir."
Halbuki hepimiz, Dursun Çiçek'in imzasını değiştirmeye niçin ihtiyaç duyduğunu merak etmekteyiz. Askeri Savcılık kararını verdi ama tartışma durulacağa benzemiyor. Şimdi top, Ergenekon savcılarında.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.