'Adeta soykırım'
Dünyanın öteki ucunda gibi geliyordu bize Sincan Özerk Bölgesi. Kimimiz, orada Uygur Türklerinin yaşadığını hayal meyal bilirdik; kimimiz haberdar bile değildik. Ata yurdumuzdaki soydaşlarımızın, Çin'in asimilasyoncu politikalarına karşı direnişine, bu yolda çektikleri çilelere ise, birçoğumuz biganeydik. Çünkü Türkistan, Sovyet Rusya ve Çin arasında paylaşıldıktan sonra, "başımız belaya girmesin" diye kökümüzü unutmayı tercih etmiştik.
Sovyetler Birliği yıkılınca, aynı dili konuştuğumuz, müşterek bir kültürü paylaştığımız Azeri, Kazak Kırgız, Özbek ve Türkmenlerin farkına vardık; milyonlarca Türk yaşıyordu Sovyet esaretinden kurtulan ülkelerde. Son hadiselerde, Sincan'daki Türk kardeşlerimizi ve onlarla ne kadar yakın olduğumuzu hatırladık. Tarih kitaplarında okuduğumuz Göktürk, Karahanlı, Uygur devletleri o bölgede kurulmuş, Divan-ı Lugat-it Türk'ün yazarı Kaşgarlı Mahmut ile Kutadgu Bilig yazarı Yusuf Has Hacip orada yaşamıştı. Ayyıldızlı bayrak gökyüzünün mavisini taşımakla birlikte bizimkinin aynıydı. Asena Rabia'nın da yeni farkına vardık.
Tayyip Erdoğan, lafı evirip çevirmeden, "adeta soykırım" dedi; G-8 zirvesinde de, soydaşlarımızın yaşadığı zulme dikkat çekti. Asena'ya vize verileceğini açıkladı. Bu durumda, Devlet Bahçeli'nin, MHP toplantısında öfke ile başbakana bağırmasının sebebini anlayamadık. Erdoğan da Bahçeli'ye cevap vermekte gecikmedi: "Sen Başbakan Yardımcısı iken Sincan üniversitesinde Türk dili yasaklandı ses çıkartmadın" deyiverdi. İki lider de Uygur Türklerini seviyorsa ve bir şeyler yapmak istiyorlarsa, el ele tutuşacaklarına neden karşı karşıya geliyorlar?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.