NAZLI ILICAK

ABD ile müşterek menfaatler

İstanbul Kültür Üniversitesi'nin, London School of Economics ile birlikte düzenlediği toplantıda, Amerika yolcusu Tayyip Erdoğan'ın ne gibi taleplerle karşılaşabileceği de konuşuldu. Türkiye, kendi bölgesinde iddia sahibi bir ülke konumuna gelirken, Avrupa Birliği ve ABD'den vazgeçebilir miydi? Ya da vazgeçiyor muydu? Emekli Büyükelçi Özdem Sanberk'in konuşması ve suallere verdiği cevaplar bu konuda aydınlatıcıydı. Özetini, sizlerle paylaşmak isterim:
AB, vazgeçilmez bir hedef olmaktan çıktı. Birlik'ten gelen olumsuz sinyaller (özellikle Sarkozy ve Merkel'in tavrı), Türkiye üzerinde caydırıcı oldu.
Türkiye, komşularıyla iyi münasebetleri geliştirirken, ekonomik ve stratejik faydayı ön planda tutuyor. İslâmcı dayanışma, itici güç değil. Komşu devletler, bağımsızlıklarını ve istikrarlarını korusunlar, böylece ortaya çıkan refah artışı, gelişen ticaret sayesinde bölge ülkeleri arasında paylaşılsın.
İran'da nükleer silâh bulunması Türkiye'yi de rahatsız eder. Ama biz, gerek Darfur, gerek İran konularında, dışlayarak değil, uluslararası camianın içinde muhafaza ederek bu ülkelerin yola getirileceği düşüncesini benimsiyoruz.
Bölgede bağımsız aktör haline gelmenin bir bedeli olabilir: "Türkiye, AB ve ABD'ye sırtını mı döndü?" sorusunun endişe ile tekrarlanması da, politika değişikliğinin bedelidir. Oysa Türkiye'nin, ABD ile anlaştığı konular anlaşmadıklarından fazladır: Ankara'nın Erivan açılımı, Irak'ın siyasi istikrarı ve Irak Kürtleriyle ilişkiler, Afganistan'daki istikrarsızlığın Pakistan'a da sirayet edebileceği kaygısı, enerji akışının teminat altına alınması müşterek menfaatlerin konusudur.
ABD'nin üç önceliği var: 1) İran, 2) Afganistan, 3) Irak'tan çekilme. İsrail, bu önceliklerin içinde değil.
Türk dış politikasının zaafı, yeni yönelişlerden ziyade, Tayyip Erdoğan'ın bazı söylemlerinden doğuyor: "Kimi ülkede nükleer silâh varken, kimisine izin verilmemesi adaletsizliktir", "Bir Müslüman ülke katliam yapmaz" gibi... Ama bir politikacının kamuya açık sözleriyle, kapalı kapılar ardındaki tavrı farklıdır.
Erdoğan, ikili görüşmelerde, bu ülkelere uluslararası kurallara uyulması gerektiğini hatırlatıyor; itidal tavsiye ediyor.
Sonuç: Türkiye'nin bağımsız bir aktör olarak bölgede gücünün artması, AB ve ABD'nin menfaatinedir. Önemli şart, Batı ile ilişkileri sürdürmek ve dış politikadaki yeni yönelişleri bu çerçevenin dışına çıkmadan devam ettirmektir. Tamamen yüzünü Doğu'ya dönen bir Türkiye, hem etkisini kaybeder, hem de radikalleşir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.