Yola devam
Siyasi gündemimizde hep aynı başlıklar. Kutuplaşma, askeri darbe, sivil darbe, laiklik, bölücülük, asker-sivil ilişkileri vs... Dün gazetelere bakarken, başka alanlarda da konuların değişmediğini gördüm. Meselâ sağlıkta... Her gün basında, "diyet", "migren", "horlama", "yorgunluk" vs üzerinde uzun yazılar çıkıyor ve bu sorunlarla nasıl mücadele edileceği anlatılıyor: Çareler, tavsiyeler... Lâkin sıkıntılar bir yere gitmiyor. Gene insanların başı ağrıyor, şişmanlıyor, kendisini yorgun ve isteksiz hissediyor; gene horluyor. Galiba problemler insanlar için yaratılmış; ya da insanlar, özensiz davrandıklarından dolayı, sürekli problem üretiyor.
Sağlıktaki "tekerrürden" ilham alarak diyebiliriz ki, bu gidişle biz, ne anayasayı değiştirebileceğiz, ne laiklik kavgasından kurtulacağız, ne de "bölünme" korkusunu yenip, "kardeşliğin" gereğini tam olarak yerine getirebileceğiz.
Bu, karamsar bir bakış açısı. Öte yandan, atılan adımları da küçümsememek lâzım. Asker-sivil ilişkilerinde yeni bir döneme girildi. Askeri alan tedricen daraltıldı... daraltılıyor. (Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri artık bir sivil. DGM'ler kaldırıldı. Askerler, sivil mahkemelerde yargılanıyor. Hâkim, Kozmik Oda'da bile inceleme yapabiliyor.)
Alevi meselesinde de -yeterli görülmese dahi- gelişmeler var; hatta cemevlerinin resmen ibadethane olarak tanınacağı belirtiliyor. Bugüne kadar konuşulmayanlar konuşulmaya başlandı. Tabular yıkılıyor. (Örnek: Dersim tartışması ve TRT Şeş)
Yeterli mi? Elbette değil. Öyleyse yola devam.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.