Cumhuriyete dair
Laiklik, demokrasinin ayrılmaz bir parçasıdır; ama bazen yanlış uygulamalar olduğunda, demokratik ilerlemenin önünü kesip, otoriterliğin kapısını açabilir. (Tunus'ta böyle bir uygulama vardı ve tabii Türkiye'de de)
Dolayısıyla, cumhuriyetin ilânını tabii ki önemseyelim ama demokratikleşme yolunda atılan adımlar olmasaydı, o cumhuriyet, bizi özgür bir ülke yapmaya yetmezdi... Bunu da hatırlayalım.
Cumhuriyeti ilân ederken Atatürk'ün hedefi çoğulcu bir sistemdi. Terakkiperver ve Serbest Fırka denemeleri başarısızlığa uğradı fakat istikamet doğruydu. 29 Ekim 1923 sadece bir başlangıçtı. O tarihte Türkiye'de, otoriter bir rejim kuruldu. Rejim, bu karakterini Atatürk'ün vefatından sonra da muhafaza etti. İsmet Paşa, Milli Şef'ti. Tek partili sistem, anayasal rejimin parçası haline geldi. CHP'nin altı oku, anayasanın ikinci maddesinde yer aldı: "Türkiye Devleti Cumhuriyetçi, Milliyetçi, Halkçı, Devletçi, Laik ve Devrimcidir." Mülki erkân (kaymakam ve valiler) CHP'nin ilçe ve il başkanlarıydı. Parada, pulda İnönü'nün resimleri vardı. İnönü ailesi Dolmabahçe Sarayı'nda kalıyor, kendilerine tahsis edilen beyaz trenle seyahat ediyordu.
29 Ekim'de cumhuriyetin ilânını kutlarken, demokrasiye geçişteki en önemli adımın 14 Mayıs 1950'de, beyaz bir devrimle atıldığını unutmayalım. Türkiye, 1950'de, bugün Arap baharıyla Tunus, Mısır, Libya gibi ülkelerin yapmak istediklerini, barış içinde gerçekleştirmişti. Millet, cumhuriyeti kuran partiyi, CHP'yi ve Milli Şef'i, Tahrir meydanında değil, sandıkta devirdi.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.