"Dün" ile "Bugün" kıyas edilebilir mi?
Bazı arkadaşlarımız "dün" ile "bugün"ü kolayca mukayese ediyor. Sözgelimi, dün, asker belge ve bilgi sızdırarak medyayı kullanıyordu; bugün polis... Dün, asker, gazetecileri andıçlıyor, yargısız infaz yapıyordu; bugün hükümet ve emrindeki güvenlik güçleri... Dün, askeri vesayet vardı; bugün sivil vesayet!!!
***
Başbakan Erdoğan, Kandil'de Murat Karayılan'la röportaj yapan gazetecileri eleştirmiş ve "Sonradan kitap yazıyorlar" demek suretiyle menfaat sağladıklarını ihsas etmişti. Danışıklı dövüş, planlı programlı, insanları itibarsızlaştırmak ve hatta hayatlarına kastetmek için hazırlanan bir andıç ile, Erdoğan'ın irticalen sarf ettiği o cümleler kıyaslanabilir mi? Başbakan'ın sözlerini yakışıksız bulabiliriz. Ama andıç, bir kurmay planının parçası. Onu nice andıçlar, lahikalar, kara propaganda siteleri, darbe planları takip etti.
28 Şubat sürecinde ve AK Parti iktidarının ilk yıllarında, askerin koltuğu altında hizmet veren meslektaşlarımız ile, polisin sızdırdığı belgeleri yayınlayanlar veya o belgeler üzerinde yorum yapanlar da, mukayese kabul etmez. Zira birinde hedef, sivil iktidarı alaşağı etmek. Diğerinin hedefi, askeri vesayeti sonlandırmak, TSK içindeki yasa dışı derin yapıları ortaya çıkarmak. Belki "Hem asker, hem polis, medyayı kullandı" denilebilir ama hizmet edilen amaç o kadar farklı ki!
Bir de "askeri vesayet" yerine geçirilmek istenen "sivil dikta" ya da "sivil vesayet" tanımı var. Vesayet, hukuken temsil etmeye yetkisi olmadığı halde, halk iradesini cebinde sayan, halkı "cahil oy çoğunluğu" olarak görüp, ona istikamet vermeye hakkı olduğunu düşünenlerin durumunu anlatır. Oysa, seçilmiş hükümetler, halkı, zaten meşru bir şekilde temsil eder. Halk, egemenliğini, seçtiği kişiler vasıtasıyla kullanır. AK Parti'nin vesayetinden değil, ancak kadrolaşmasından, otoriterleşme eğiliminden söz edebiliriz. Bunu iddia etmek için de, gerçek verileri ortaya koymak gerekiyor. "Yargıtay'a 160 militan seçildi" ya da "İktidarı eleştiren gazeteciler hapse atılıyor" gibi mesnetsiz iddialar inandırıcı değil. Mustafa Balbay'ın askerle işbirliğini sergileyen o notları olmasaydı, bugün Silivri'de bulunmayacağını hepimiz biliyoruz. Uzun tutukluluk süresini eleştirirken, gazetecinin de hesap vermesi gereğini hatırdan çıkarmayalım.
CHP milletvekili, eski YARSAV Başkanı Emine Ülker Tarhan'ın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) seçimleri öncesinde "Bize militan lâzım" sözlerini hatırlayıp, bugün yapılanın, askerle birlikte saf tuttuğunu çeşitli vesilelerle gösteren bir Yüksek Yargı'yı arındırmak olduğunu bilelim. "Parti kapatma davaları... Askeri brifingler... Cumhurbaşkanı seçimi ve 367... 'Evren'i yargılayalım' diyen Sacit Kayasu'nun ve Şemdinli Savcı Ferhat Sarıkaya'nın HSYK tarafından meslekten ihracı... Aynı HSYK'nın Ergenekon davasına gösterdiği direnç... Anayasa Mahkemesi'nin 411 oya rağmen, anayasa değişikliğini esastan inceleyip iptal etmesi... Yargıtay üyesi Hamdi Yaver Aktan'ın 'Kim hizmet ederse onu Yargıtay Başkanı seçeriz' deyip, Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya ile HSYK Başkanı Kadir Özbek'i yarışa sokması..."
Hangi birini sıralayayım bilmem ki!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.