Laiklik ve başörtüsü

AK Parti Konya milletvekili Gülay Samancı ile Denizli milletvekili Nurcan Dalbudak, 31 Ekim'de Genel Kurul'a başörtüleriyle girecek. CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, Kemal Kılıçdaroğlu'yla görüştükten sonra, partisinin başörtüsüne karşı tavrını açıkladı; Genel Kurul'da başörtüsü takmanın anayasa ve iç tüzüğe aykırı olduğunu ileri sürdü.
Herhalde, ortam müsait olmadığı için CHP, DSP'liler gibi "Dışarı dışarı" diye bağırmayacaktır. Usul tartışması açacaklarını söylüyorlar.
İç tüzükte böyle bir kısıtlama olmadığına göre, pekâlâ milletvekilleri başları kapalı olarak Genel Kurul'a gelebilirler. Altay, "Bir kıyafet anarşisi çıkar; tişörtle, şortla, çarşafla, burkayla, mini etekle de gelirler" diyor.
İç Tüzük'ün 56'ncı maddesi kıyafeti tarif ediyor: "Başkanlık kürsüsünde Başkan, beyaz kelebek kravat ve siyah yelek üstüne siyah frak giyer. Görevli kâtip üyeler koyu renk elbise giyerler. Genel Kurul salonunda milletvekilleri, bakanlar, TBMM teşkilât memurları ve diğer kamu mensupları ceket giymek ve kravat takmak zorundadırlar. Bayanlar tayyör giyerler."
CHP'nin iddiası, tüzük kuralları karşısında havada kalıyor. Zira çarşaf ve burka, tayyör değil. Takım elbise ve kravat mecburiyeti var. Dolayısıyla, herhalde hiç kimse ceket ve kravat altına şortla Meclis'e gelmeyecektir. Mini etek olabilir... Neden olmasın? Atatürk, kadınlara kıyafet mecburiyeti hiçbir zaman koymamış ve "Kadınlar kendisine yakışanı bilir" demekle yetinmiştir. Kaldı ki, başörtüsünün özgür kalması, laikliğin gereğidir. Zira laiklik, aynı zamanda din ve vicdan hürriyetini himaye eder. Ama maalesef, Türkiye'de, laiklik ilkesinin bu yönü hep ihmal edildi. Bu yüzden üniversite talebelerine bile başörtüsü yasağı konuldu. Şimdi normalleşiyoruz.
31 Ekim'i iple çekiyorum. Bakalım neler olacak?