Askeri vesayet kalkana kadar...
Taraf'ın yayınladığı belgelerden, 25 Ağustos 2004 Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra, irticaya karşı çeşitli eylem planlarının oluşturulduğu ve Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu (BUTKK) bünyesinde "irtica faaliyetlerinin" görüşüldüğü anlaşılıyor. Bunların içinde neler yok ki!
İlk bakışta, AK Parti'nin, irticai faaliyetleri, YÖK, Diyanet, Milli Eğitim, MİT, İçişleri, Dışişleri bakanlıkları vasıtasıyla izlemesindeki çelişki kafaları karıştırıyor. Bu adımlar, o tarihte BUTKK'den sorumlu olan Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer'in söylediği gibi, 2004 MGK'sına bağlı olarak atılmamış olsa dahi, normal işleyen bir demokraside elbette kabul edilemez. Ama belli ki hükümet, askeri vesayet dönemini, fazla zayiat vermeden geçiştirmek istedi. Bir yandan da, özellikle 2008'den itibaren, askeri mahfillerde kendisine kurulan tuzaklarla daha etkili biçimde mücadeleye başladı. Zaten, çeşitli ihbarlar ve iddialar Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu'na gelmiş ve devletin çeşitli kurumlarına talimat gönderilmiş olmakla birlikte, müeyyide uygulandığına dair bir veri mevcut değil.
Tekrar edeyim: Demokrasi açısından yakışıksız ve kabul edilemeyecek bir durum söz konusu olmakla birlikte, bütün bu tasarruflar askeri vesayetin bir sonucudur.
28 Nisan 2000'de, Bülent Ecevit hükümeti döneminde, MGK'da siyasal İslâm faaliyetlerine karşı yürütülecek Mücadele Stratejisi kabul edildi. Mesut Yılmaz döneminde ise, BUTKK kuruldu. AK Parti hükümeti, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde de yer alan irtica ile mücadeleyi, kendisinden önce kurulan hükümetler gibi sürdürdü. Ama bir farkla ki, Ergenekon ve Balyoz davaları sonucunda askeri vesayet darbe yiyince, hem Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'ni değiştirdi, hem EMASYA Protokolü'nü kaldırdı, hem de BUTKK'yi lağvetti.
Taraf'ın yayınladığı belgelerden devlette bazı fişlemelerin devam ettiği anlaşılıyor. Muhtemelen bunlar, güvenlik soruşturması için talep edilen belgeler. Bu uygulamanın da kalkması gerekiyor. Zira bir kişinin sosyal ya da fikri mensubiyeti ona kuşkuyla bakılmasını gerektirecek bir unsur teşkil etmez. Devletin "fişleme hafızası" tamamen silinmeli, "vatandaşa güven" esası getirilmelidir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.