Kültür politikalarını konuşmak...
1991'de yapılan seçimlerden sonra kurulan DYP-SHP koalisyonunda Kültür Bakanlığı'na danışman olarak gittiğimde maksadım Kültür Bakanlığı'nın dönüştürülmesine katkıda bulunmaktı. Bu sürecin düşünsel, ideolojik altyapısını hazırlayanlardandım. Çalıştım. İlgili bakanlar da bu düşünceyi benimsemişti. Dönemin kültür çevreleri önerimize katılmıştı.
Bu kurul kültür alanında üretim yapan STK'ların temsilcilerinden oluşacaktı. Aşağıdan yukarıya doğru örgütlenecekti. Kararları onlar oluşturacaktı. Devlet onlara maddi katkı sağlayacaktı. İngiltere'deki British Council, Almanya'daki Goethe Enstitüsü böyle çalışır. Fransa'da Kültür Bakanlığı vardır, merkezi hükümete bağlıdır. Fakat kültürel kurumlar ve karar mekanizmaları yerelleşmiştir.
Bugün Devlet Tiyatroları hâlâ önemlidir. Keza, Opera ve Bale. Ama bunların etkinliği ve üretim hacmi İstanbul'da üretilen kültür ve sanatın (gerektiğinde bin bir yoksulluk ve yoksunlukla) hacmiyle de etkinliğiyle de düzeyiyle de mukayese edilmez. Bu mesela yayıncılık dünyası için de geçerlidir. Müzecilik ise işin bam telidir. Devletin elinde bulunan içeriği güçlü ama etkinliği o içerikle mukayese edilemeyecek müzelerle İstanbul'da son on yılda kurulan ve harıl harıl çalışan özel müzeler arasındaki farkı düşünün. Bir manada sanat ve kültür İstanbul'da üretilmektedir ama Kültür Bakanlığı Ankara'dadır. Sadece bu 'metafor' bile işlerin yapısı ve düzeni hakkında bir bilgi verir.
Kültür üretimi bugün sadece yüksek kültürün kitlelere taşınması gibi bir 'modernist' anlam içermez. Kültür bugün çok daha geniş ve derin bir anlam taşıyor. Dolayısıyla da yüksek kültürden çok daha fazlasıdır. Öte yandan kültür üretimi artık ulusal varlığın uluslararası plandaki en somut belirleyicisidir, taşıyıcısıdır. Kültür politikalarının da bu bileşke içinde oluşturulması gerekir.
Daha çok konuşmalıyız kültür politikaları konusunu...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.