Hürriyet'in başına Sedat Ergin bu satırlarla geçti...
Türkiye' nin en büyük iki gazetesi SABAH ve Hürriyet'in meşruiyet noktasında bir bütün olması gerektiğini dün yazdım. Bu meselede bir olunduktan sonra biri hükümet destekçisi bir hükümet karşıtı olabilir bu gazetelerin.
Fakat meşruiyet meselesi ortak zemindir. İşte Sedat Ergin aşağıda okuyacağınız satırlarla asgari meşruiyet standartlarını tutturdu ve o sayede Hürriyet'in genel yayın yönetmeni olabildi.
Tüm Aydın Doğan medyası da bu meşruiyete sahip olmak zorundadır.
Aksi ihtimal düşünülemez.
Başbakan'ın TÜBİTAK'ın geliştirdiği özel yazılımlarla şifrelenmiş konuşmalarını bile muazzam bir ses kalitesiyle dinleyip kaydedebildiklerine bakılırsa, devletin içinde çok hassas yerlerde mevzilenmiş olmalılar.
Bunların bir bölümünün yasadışı dinlemeler olduğu konusunda hiçbir şüphemiz yok. Birileri, yasa hükümlerini açıkça ihlal ederek, yani suç işleyerek dinlemiş Başbakan'ı ve ailesini ve yakın mesai arkadaşlarını.
...Yasal kayıtlar ile yasadışı olanlar o kadar birbirine karışmış durumda ki, artık arada ayrımı yapabilecek durumda değiliz.
Sonuçta tam olarak çözemesek de iki farklı kategorideki tapelerin aynı merkezden kamuoyunun erişimine çıktığına hükmediyoruz.
Sürekli yer değiştiriyorlardır belki de.
Ve Türkiye'nin siyasi gündemi kimliklerini bilmediğimiz, görünmeyen bu ekibin hamlelerinin etkisi altında şekillenmeye devam ediyor. Başka demokratik ülkelerde bugüne dek hiç karşılaşılmamış, kullanılan araç ve yöntemler açısından benzeri yaşanmamış, literatürde emsali olmayan bir siyasi savaş yaşanıyor bu haliyle.
Karşımızda yanıt bekleyen soru şu:
Yasadışı yollardan elde edilmiş kayıtların meşru bir siyasi mücadele yöntemi olarak kullanılmasını kabul ediyor muyuz? Yarın muhalefetle ilgili tapeler ortalığa döküldüğünde yine "kamu yararı" denilecek mi?
Ve zor bir başka soru: Günün birinde bilgisayarınıza düşen elektronik postada kendi sesinizle karşılaştığınızda bunu da sineye çekmeye hazır mısınız?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.