
Tamam, yine susma ama dinle de
Müzik olmasaydı ne yapardım diye sık sık düşünüyorum. Özellikle de iyi bir parça dinleyip, modumun tamamen değiştiğini hissettiğim anlarda...
Müzik, benim için yazı yazmayı, bir şeyler okumayı, araba sürmeyi hatta duş almayı bile daha keyifli hale getiren bir sihir adeta.
Bir haber bülteni olmasa da sonuçta gündemi yorumladığım atv Son Durak'ta bile müziksiz duramıyorum. Program sonundaki şarkılarımız, seyircilerimiz kadar ekibin ve yerinde durmayan rejinin de keyif aldığı bölümler haline geldi. Bildiğiniz üzere programda şarkıcılar, yeni çıkan gruplar, rapçiler de eksik olmuyor.
Evet, bir alışkanlıktan fazlasından bahsediyorum. Benimle birlikte büyüyen, gelişen, ayrılmayı aklımdan bile geçirmediğim bir birliktelik sözünü ettiğim.
Örneğin daha gençliğimin ilk yıllarında rock dinlerdim. Pink Floyd, Depeche Mode, Queen, Deep Purple, Doors, vazgeçilmezlerimdi.
Mesela, caz, rock ve bluse klasiklerini ustalıkla kullanan "house" müzik şimdilerde sıkça uğradığım bir durak.
Bu mecrada bir klasik olan Frankie Knuckles ve David Morales'in yanı sıra daha genç bir isim olan David August'u çok seviyorum. Bizim buralardan Mahmut Orhan ve setlerinde etnik ezgileri ustalıkla kullanan Andreas Moles de çok başarılı dj'lerimizden.
Son yıllarda ortaya çıkan ve geçtiğimiz günlerde canlı dinleme fırsatı bulduğum Sofi Tucker gibi grupların varlığı da beni ziyadesiyle mutlu ediyor. Sofi ve Tucker'la aynı kuşaktan olan Betta Lemme ve Jain de çok başarılar. İnsan yaptıkları müziğin matematiğine ve seviyesine bakınca bu yaştaki gençlerin derinliğine şaşırmadan edemiyor.
Bunca isim sayıp sığındığım en güvenli limanlardan olan Nick Cave'i ve Roisin Murphy'i de atlamak olmaz elbette.
Kimileri bu şarkıların muhalefetin bir operasyonu olarak piyasa sürüldüğünü söylüyor. PKK son orman yangınlarını üstlendiği halde kliplerinde "mangalcı magandalardan" yakınmaları gibi ayrıntılar üzerine de yapılmadık eleştiri kalmadı.
Ekleyeceğim bir şey yok.
Genç insanların, içi içine sığmayan delikanlıların isyankâr hallerinde de, kendi gençliğime bakarak, şaşırtıcı bir yan bulamıyorum.
Ancak genç kardeşlerim kusuruma bakmasınlar... Şarkılarını dinledim, kliplerini izledim. Ne bir ritim kapabildim ne şarkıyı tamamlayan kliplerinde birbiri ardına sıraladıkları "olayların" dizimsel anlamından derli toplu bir önerme çıkartabildim. Ağzımda yavan bir tad kaldı.
Ve sonuçta, müzikle, dolaysıyla yaşamla alakası olmayanların yıllardır "apolitik" diye küçümsediği, yukarıda da kimilerini andığım sanatçılara duyduğum saygı daha da arttı.
"Faşizm susma mecburiyeti değil konuşma zorunluluğudur" derler...
Keşke "susamam" derken, hayattaki zorluklara, haksızlıklara, ters giden şeylere karşı müzikle, sanatla nasıl şık, etkili, eğlenceli ve hepsinden önemlisi umut vererek karşı durulabileceğini gösteren ustalarını ya da yaşıtlarını da daha çok dinleseler...
Politiklik nasıl olur görseler...
Hepsinden önemlisi yeteneklerini bu sığ politik düzleme hapsedip köreltmeseler.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.