Öğretmenler ve terörle mücadele
Öğretmen atamaları konusu, her Milli Eğitim Bakanı'nın neredeyse ilk gündem maddesi. Hatta; Maliye Bakanlığı'nın kadro tahsislerindeki öncelik de milli eğitimde. Nitekim Bakan Ömer Dinçer, eğitim fakültelerindeki standartlardan öğretmen alımlarına, mesleki gelişimden ülkenin ihtiyaçları ile uyumlu öğretmen teminine kadar geniş bir yelpazede çalışıyor. Bir bakıma 2012 "öğretmenler için milat" olacak. İşin bu tarafı yapısal reformlarla ilgili. Diğer tarafı ise "güncel müdahale" gerektiriyor. Yani, Doğu ve Güneydoğu'da "ücretli öğretmen" uygulamasının sonlandırılmasını. Özellikle köy okullarında örgüt mantığı ile şekillenmiş, kuşkulu ellere teslim edilen çocukların, ilköğretimin ardından geldiği şehirlerde pek şansı kalmıyor. Ya yeterli bilgi ile donanmıyorlar ya da duru beyinler erken yaşta yıkanmış oluyor.
Milli Eğitim Bakanı Dinçer'in, "ücretli öğretmenlerle" ilgili önemli hazırlık içinde olduğunu duyuyoruz. Lakin bu konu, Milli Eğitim'in sınırlarını da aşıyor. Maliye Bakanlığı da duyarlı olmak zorunda. Örneğin, önümüzdeki yıl, belli illerden başlanarak ücretli öğretmen uygulamasından vazgeçilebilir. Gelecek yıl için planlanan 40 bin yeni öğretmen, ek kadro ile takviye edilebilir. Aksi takdirde, görünüşte terör örgütünün kaçırdığı, 10-12 gün dağda kalan, alternatif eğitimden geçtiği iddia edilen, bir grup sempatizan öğretmen, bölgedeki eğitimi ve yöre çocuklarının geleceğini ipotek altına alabilir.
Kabul edelim ki terörle mücadele bugün gelinen aşamada çok karmaşık hesaplarla ilerliyor. Örgütün, 1990'ların ortalarındaki gibi militanlarını Irak'ın kuzeyine kontrollü biçimde çekmesinden de söz ediliyor, kış aylarında eylem yapma talimatı aldığı da. Güvenlik eksenli gelişmelerin, barışa fırsat verebilmesi ancak çıkış yollarının gösterilmesine bağlı. PKK'nın silahlı güçleri etkisiz hale getirilmeden, terör örgütünün talimatlarını sahaya yansıtan KCK yapılanması çökertilmeden mesafe alınamayacağı görüşü Ankara'da hâkim. Bu durumda dahi Kürt kökenli vatandaşların siyaseten kendilerini özgürce ifade edebilmeleri, ana dilini yaşatabilmeleri adına eşzamanlı politikalar üretilmesi gerekiyor. "Dize gelecekler ve verilenle yetinecekler" anlayışıile "Ne pahasına olursa olsun mücadele sürecek ve en geniş imtiyazlar edinilecek" anlayışının çarpıştığı bir ortamda sivil, demokratik, hukuki, insan haklarına dayalı reçetelerin güncellenmesinden başka çare görünmüyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.