Derin mevzu
Önceki gün kabinenin önemli isimlerinden biriyle sohbet ediyordum. "Ne yapıyorsunuz?"diye sorunca, "Olan biteni anlamaya çalışıyoruz" dedim. O, kendinden emin bir ses tonuyla şunları söyledi:
"Yapılanlar yanlış. Tayyip Bey'i tanımayanlar için hatırlatayım. Başbakanımız, milletten aldığı yetkiyi sonuna kadar kullanır ve kimseyle paylaşmaz!"
Bu değerlendirmenin anlamı şuydu:
"Demokratik mücadele cephesinde buluşmak, özgürlükleri savunmak, hatta bu amaçla işbirliğine girmek ayrı, devlet yönetimi ayrı şeyler. Ortak ideali paylaşmak, yönetim yetkisini paylaşmak demek değildir!"
Tansiyonun düşürüldüğü bu ortamda dahi kritik sorular hâlâ ortada duruyor...
Örneğin, "MİT Müsteşarı Hakan Fidan, KCK soruşturması kapsamında nasıl şüpheli hale getirildi?"Veya "İddia edildiği gibi ifadeye çağrılacak MİT görevlileri arasında ismi yoktu da sonradan mı eklendi?" Bu ayrıntılar gerçekten önemli. Zira görünürdeki problemin kökünün aylar öncesine gittiği ve belli ölçüde bilgi sahibi olunduğu izlenimi uyandırıyor. Muhtemelen MİT Müsteşarı ile Özel Yetkili Savcılık arasında "Adam yedirmem" inatlaşması da yaşanıyor. Ve sanki, "Madem öyle"denilerek, siyasi komplikasyon da yaratılarak liste genişletiliyor.
Peki, "Fidan için tutuklama hazırlığı" var mıydı?
İstanbul'dan Ankara'ya ulaşan yazıda, "Beyanlar ne olursa olsun, tutuklama istemi ile mahkemeye sevk edilsin"şeklinde gizli bir not bulunmadığı belirtiliyor.
Özel Yetkili Savcıların çalışma tarzı bana, HSYK'da dinlediğim bir değerlendirmeyi çağrıştırdı:
"Soruşturmanın sahibi cumhuriyet savcılarıdır. Kolluk, savcının emrinde delillendirme için çalışır. Savcılar, işlerine sahip çıkmalıdır. Dosya içeriğini mutlaka kendileri inceleyip karar vermelidir.
Kolluğun sunduğu resim yeterli olmayabilir!"
"Savcılık-MİT-Emniyet"ekseninde üretilen kriz şimdilik "yönetilebilir sınırlara" çekildi. Ama gerek siyaset gerekse kurumlar nezdinde derin izler bıraktı. O izler sürüldüğünde karşımıza şu manzara çıktı:
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.