Yakın çevre...
Yeşilçam filmlerinin o meşhur sahnesi... Hayatı zorluklarla geçmiş, büyük bedeller ödemiş ve önemli konuma gelmiş bir baba. İki çocuğu var. Küçük olan babası gibi düşünüyor. O'nun çizdiği hayat çerçevesinden memnun. Büyük olan biraz aykırı. Aslında baba ile diyalogu da iyi değil. İçten içe devam eden gerilim, bastırılmış hisler söz konusu. Ve bir kriz anında baba ile büyük oğlu karşı karşıya geliyor. Baba hem şaşkın hem de kızgın. "Daha ne yapacaktım? Çektiğim sıkıntıları sana yaşatmadım. En iyi imkânları sun- dum. Bir türlü beni sevmeni sağlayamadım" der gibi. Büyük oğul ise isyanlarda. "Evet baba, benim için büyük fedakârlıklara katlandın. Her şeyin en iyisini verdin. Ve bunu yeterli sandın. Ama nasıl olduğumu hiç sormadın. Duygularıma hiç değer vermedin! Beni anlamadın baba!"
Taksim Gezi Parkı'nda sergilenen sivil duruşun, ülke genelinde direnişe ve masumiyetini kaybederek şiddet eylemlerine dönüştüğü süreçte, ısrarla bir soruya yanıt arandı:
"Başbakan'ın yakın çevresi olup biteni görüp, bir şey söylemiyor mu?"
Bu sorunun sahipleri, her şeyi kendilerinin bildikleri iddiasındalar. "Yakın çevrenin" Başbakan'ı doğru bilgilendirmediğinden neredeyse eminler! Üç gündür, o yakın çevre ile birlikte, Başbakan'ın Kuzey Afrika seyahatine eşlik ediyorum. ANA uçağında, otel lobisinde, akşam yemeğinde bolca sohbet fırsatı buldum. Yakın çevreyle ilgili yorumların önemli bölümü, o çevreyi tam "tanımamaktan" ve "önyargıdan" kaynaklanıyor. Zira kimse kör, sağır ve dilsiz değil. Herkes her şeyin farkında. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın okuduğu metnin ana mesajları da, Gezi Parkı için referandum formülü de ekip çalışmasının bir ürünü.
Aktaracaklarım, benim kişisel gözlemlerim. Yani, yakın çevreyi bağlamıyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.