Askeri reformlar... Gereklilik ve süreklilik!
15 Temmuz darbe girişiminden sonra siyaset kurumunun demokratik refleksi, devlet sisteminin yapılandırılması yolunda önemli adımların atılmasını sağladı. Bilhassa, Milli Savunma Bakanlığı'nı merkeze alan "askeri reform", gücün denetimi ve hesap verebilirliği bakımından kritik bir eşiğin geçilmesini sağladı. Her reform sürecinde olduğu gibi Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) iç bünyesini ve hükümetle ilişkilerini yeni esaslara bağlayan güncel reform süreci de "sancılı gelişiyor!" Sancının kaynağında geçiş dönemi zorluklarından ziyade demokratik bir devlette olması gereken kurumsal çerçevenin hazmedilme kapasitesi ve zihniyet sorunları ön plana çıkıyor.
Her biri çok kritik ve zorlu kararlardı. Peki, TSK'nın kurmay kadrosu ve TSK'ya etki eden dinamikler bu reformları içtenlikle benimsedi mi? Gelinen aşamada, dışa yansıyan sinyaller, ihtiyatlı olmaya işaret ediyor. Yani, 15 Temmuz darbe girişiminin yarattığı travma ve toplumsal beklentiler karşısında bazı reformların "gönülsüz kabul edildiği" hissediliyor. "İleride koşullar oluştuğunda yer yer eskiye dönülür" zannı da canlılığını koruyor!
İşte bu nedenle, KHK'larla sıcağı sıcağına gerçekleştirilen reformlarda "ikinci faza geçilmesi" ve "kalıcı kurumsal kodlarının yerleştirilmesi" üzerinde kafa yormak gerekiyor.
Ancak, 10 Kasım'ı, fırsata dönüştürüp "Ordu-Millet El Ele" etkinliğinin kapalı siyasal mesaja dönüşmesini öngörmemek de ne ola ki? Balon uçurmak yerine, sınırdaki Mehmetçiğin moralini uçurmak her vatandaşın TSK'dan temel beklentisi değil mi?
Hep söylüyoruz. Milli ordumuz gözbebeğimiz, ordunun yedeği de yok. Ordu asli işini yapmalı ki yüreğimizdeki değeri, beynimizdeki değeri ile örtüşsün.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.