KHK tartışması ışığında sistemin kilit taşı
15 Temmuz darbe girişiminin bastırılmasında rol alan sivillere, adli idari ve mali sorumluluk yüklenemeyeceğine ilişkin düzenleme etrafındaki tartışmalar, pek çok şeyi gün ışığına çıkardı. Meselenin muhalefete bakan yüzü ile AK Parti iç dinamiklerini ilgilendiren epeyce yönü var. Ve tabii ki Cumhurbaşkanı'nın sistem içindeki yeri ve ağırlığının önemini gösteren bir tablo da söz konusu. Sırasıyla gidecek olursak...
Darbe gerçeklerini inkâr etmeye dayalı alt bilinç de hemen dışa vurdu. CHP sözcüleri, sosyal medya manipülatörü müttefikleri ile kısmen kamuoyu oluştururken, 15 Temmuz darbe teşebbüsünün, canlarını ortaya koyan sivil vatandaşlar sayesinde önlendiğini vurgulamaktan kaçındı.
Ve AK Parti... Detaylı analizden önce, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın devletin zirvesinde sorun çözme stiline ilişkin bir özet nakledeyim:
"Cumhurbaşkanı'na bir iş geliyorsa demek ki çözecek merci orası. O da gerekli uyarısını veya müdahalesini yapıyor. Gelsin bize, biz de çözelim.
Hiç olmazsa çözecek bir merci var. Ya bir de o olmasa ne olacaktı?" Son KHK üzerinden koparılan fırtına da teyit etti ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti'de, Hükümet'te ve siyasette "ahengin, sürdürülebilir dengenin ana aktörü." Kritik bir konuda, Cumhurbaşkanı'nın devrede yoksa veya Cumhurbaşkanı ile yeterli derinlikte istişare edilmemişse, AK Parti dağınıklık yaşayabiliyor. Sivillere yargısal muafiyet getiren hükmün tartışması da gösterdi ki Başbakan'ın açıklamaları ortamdaki zihni bulanıklığı gecikmeli giderebiliyor, bazı bakanlar ve milletvekilleri gel-gitli konuşabiliyor. Parti ve hükümet sözcüsünün aldığı inisiyatif ise büyük dalgayı kesmeye yetmeyebiliyor. İşte bu nedenle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçiş döneminin iyi değerlendirilmesi bilhassa Külliye ile Parti yönetimi arasında doğrusal ve etkili mekanizmalar kurulması mutlak zaruret arz ediyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.