
Ekonomi... Kazanımlar tamam ama…
2025 yılı, dar ve sabit gelirlileri doğrudan ilgilendiren kararlar bakımından zorlu başladı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "işçi ve memuru enflasyona ezdirmeme" politikasına sadık kalmakla birlikte üstüne bir şeyler ilâve etme noktasında ihtiyatlı davrandı. Neden? Çünkü Sn. Cumhurbaşkanı, 2026 ve sonrasını kapsayan bir perspektife ikna edildi. Bu yaklaşım belli varsayımlara dayanmaktaydı. Nitekim 2024'ün dezenflasyona geçiş yılı olduğu vurgusu ile 2025'te enflasyonda kalıcı düşüş sağlanacağı vaadi iç içe geçti. Elbette makro ekonomik göstergelerdeki iyileşme de güçlü argüman olarak sunuldu. Merkez Bankası rezervlerindeki ciddi artış, kredi notundaki olumlu gidiş, cari açıktaki hissedilir azalış, bütçe dengelerini tesis etmede kat edilen mesafe…
Hepsi, mevcut programın artı hanesine yazıldı. Buna bir de deprem harcamalarının bu yıl büyük ölçüde tamamlanacağı, 2026 itibariyle kamu harcamalarında daha geniş hareket alanı oluşacağı öngörüsü de eklendi. Hal böyle olduğu içindir ki Merkez Bankası yönetimi de gösterge faizini kademeli olarak indirmeye başladı. Lâkin Para Politikası Kurulu toplantı sayısını azalttı ve faiz kararlarını sadece toplantı aylarında alacağını ilân etti. Böylece, enflasyonun hızı yavaşlasa da fiyat katılığı devam eden sorunlu alanları not edip daha özellikli bir senaryoya hazırlıklı olduğunu da kayda geçirdi. Fiyat istikrarının tesisi Merkez Bankası'nın asli görevi olsa da tek başına başarabileceği bir ödev değil.
Bu nedenle, uygulanmakta olan programın başarısı için Külliye ve halkla ilişkiler boyutlarındaki iletişimde ince ayara ihtiyaç olduğu görülüyor. Örneğin Sn. Cumhurbaşkanı siyasi kimliği ile toplumun geniş kesimlerine moral aşılayacak, özgüvenlerini takviye edecek, ülkenin geleceğine yatırıma davet edecek. Fakat programın mimarları ve kilit konumdaki uygulayıcıları fırsatlar kadar riskleri de dengeli bir şekilde Külliye'ye sunulacak ki süreç yönetiminde etkinlik pekişsin, Cumhurbaşkanımızın sözünün ağırlığı artsın.
Nihayetinde ekonomi dinamik bir alan ve yığınla belirsizlik faktörünün yönetimini gerektiren zahmetli bir süreç. Bu nedenle, kur-faiz ikilemi, ihracatta patinaj yapan rekabetçilik, küresel ticari korumacılığın ek maliyeti, inatçı enflasyon noktaları, reel sektörün düşen kâr marjları, iş aramaktan vazgeçen gençlerin sayısı tekrar tekrar masaya yatırılmalı, özellikle dar gelirliler için alınabilecek ilave tedbirler ile finansal sistemin kısıtları gözden geçirilmeli!
***
TÜRKİYE HARMANI…
3 Şubat, saat 08.00… Jandarma ve Sahil Güvenlik Akademisi'nin çevresi… Sıra sıra özel araçlar. Türkiye'nin dört bir yanından gelen gençler, aileler… Plâkalar pek çok şeyi özetliyor. Afyon, Malatya, Kırıkkale, Diyarbakır, Kayseri, Karabük, Erzurum, Aydın, Hatay, Kütahya, Antalya, Adana… Hemen her il var. Bu büyük milli harman, ülkemizin bütünlüğü, geleceği için bir teminat… Vatan, millet, bayrak, ezan, Kur'an uğruna hayatını adamaya hazır olanların bileşimi, her türlü oyuna ve hainliğe karşı nasıl ayakta kalabildiğimizin de en güzel özeti. Kuşkusuz, iş şartları gereği askerlik mesleğinin imkânlarını görerek Ankara'da toplananlar da mevcut. Ama milli duygu ve iman olmadan sadece maaş için gönüllü olunacak bir meslek değil askerlik…
3 Şubat, saat 14.00… Ankara Üniversitesi Gölbaşı Yerleşkesi. Bu kez Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın gençleri kucaklayan, ufkunu açan, hayatı anlamasını teşvik eden projesi. Kredi ve Yurtlar Kurumu, memleketin her köşesinden hukuk, siyasal, iktisadi idari bilimler okuyan üniversite öğrencilerini "Diplomasi Kampı" için Ankara'ya davet etmiş. Fiziki şartlar gayet iyi, alanında uzman konuklar, interaktif sohbet ortamı takdire şayan… Sosyal programlar desen, her detay düşünülmüş. Denizi olmayan Ankara'da Mogan Gölü'nde tekne turu bile ayarlanmış. Ama en mühimi Aydın'dan gelen gençle Batman'dan gelen gencin etkileşimi, Edirne ile Şırnak'ın buluşturulması. Bu iklim, bu fedakârlıktır yarınlara umutla bakmamızı sağlayan…
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.