Terörsüz Türkiye süreci dikkatli ve titiz bir şekilde ilerliyor. DEM Parti İmralı heyetinin ikinci tur siyasi parti görüşmeleri şimdilik işin merkezindeki yerini koruyor. Kamuoyu, cumhuriyetin ikinci yüz yılında terörün Türkiye gündeminden çıkması için soğukkanlılığını koruyor. 27 Şubat 2025'i "milat" kabul ederek, müteyakkız bekleyişini sürdürüyor. Gelinen aşamada, silahların değil, fikirlerin konuştuğu Türkiye'ye hazırlıksız yakalanan çevrelerin açık/örtülü dirençleri hissediliyor. Hatta bu gruplar, eski Türkiye'ye ait terminolojiye abanarak toplumun sinir uçlarına basmaktan da geri durmuyor.
Sakin kafayla değerlendirecek olursak...
Teröristbaşının (bizim için bu sıfatı değişmeyecek) 27 Şubat'taki çağrısı tarihi önemini muhafaza ediyor. Her ne kadar nedamet getirmese de terör örgütünü kurma gerekçelerini sıralasa da günün sonunda silahla/ şiddetle bir yere varılamayacağını açıkça kabul ediyor. Kurduğu örgütün/partinin anlamını yitirdiğini söylüyor, lağvedilmesini istiyor. Silahların bırakılması gerektiğini (bizce silahların teslimini) vurguluyor, ayrı devlet/ federasyon/özerklik iddiasının hayal olduğunu görüyor, devlet ve toplumla bütünleşmekten bahsediyor.
Kandil, çağrı metninde yer almayan taktik bir açıklama ile kendince zaman kazanmaya çabalıyor. (Sözde) Ateşkes ilân ediyor! İmralı'nın çağrısında böyle bir ifade olmadığı gibi ateşkes de hukuki olarak savaşan iki devlet arasında söz konusu olabileceği için örgüt baronlarının o ifadesi bir hüküm ifade etmiyor. Kandil, her ne kadar İmralı'nın çağrısına uyacağını belirtse de örgütün feshi için güvenli bir yer ve örgüt kurucusunun da orada olması gerekliliğini ileri sürerek, plânlarını güncellemeye uğraşıyor.
SDG adı altında ABD tarafından imal edilen YPG/PYD unsurlarına gelince... Ferhat Abdi Şahin isimli teröristin (Mazlum Kobani), Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet Şara ile attığı imza, yani merkezi hükümetin otoritesine tabi olacağını beyan etmesi "gerekli ama yeterli değil" eşiğinde duruyor. Unutmayalım, kuzeydoğu Suriye'de Amerikan üs bölgeleri çevresinde tutunan bu şahıs, Şara ile görüşmeye ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı'na ait Apache helikopteri ile getirildi. (Ki bu helikoptere zamanında Türkiye de talip olmuş, Amerikalılar ise "Afganistan ve Irak'ta bize lâzım" bahanesiyle vermeye yanaşmamışlardı!) YPG'nin Suriye ordusuna katılımı, ülkenin her yanında görev alacak olması, sadece Kürt bölgesine özgü yerel silahlı güç olarak kalmaması beklenen bir gelişme. Lâkin "anlaşmadaki mayınlı sahaları" öngörerek, adım adım ilerlemekte fayda var. Bu hususu, yakın zamanda Şam'a bir ziyaret gerçekleştiren Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın da kayda geçirdiğini akılda tutmak gerek. Zira Şara yönetimi ülkede hakimiyet kurmayı öncelerken maalesef bu ajandada YPG'li teröristlerin tasfiyesi, Türkiye'nin hassasiyetleri doğrultusunda taahhüde bağlanmış değil!
***
Yazımızın başındaki DEM-siyasi parti görüşme trafiğine dönecek olursak...
İmralı'ya ziyaretler, Kuzey Irak'taki temaslar, Kandil'e ve YPG'ye mektuplar derken... İlk tur siyasi parti bilgilendirmeleri tamamlandı. Ardından, 27 Şubat'taki o kritik çağrı geldi
Dün, MHP ve AK Parti'yle gerçekleştirilen ayrıntılı değerlendirmelerle birlikte, (geçtiğimiz hafta diğer partilere de gidildiği için) ikinci tur siyasi parti görüşmelerinin de bittiği söylenebilir. Böylece, örgütün feshini ve silahsızlandırılmasını müteakiben atılacak hukuki adımlar için Meclis zemininde yeni bir safhaya girildiği de düşünülebilir.
Ve çok doğru bir şekilde, Cumhurbaşkanı
Tayyip Erdoğan ile DEM Parti İmralı heyeti arasındaki görüşme bayram sonrasına bırakıldı. Bu görüşmenin Cumhurbaşkanı ile yapılmasının mesajı farklı, AK Parti Genel Başkanı ile yapılmasının mesajı farklı yorumlanacağı için olup bitenlerin ve ileriye dönük fikirlerin bir süzgeçten geçirilmesi zaruret arz etmekte. Cumhurbaşkanı düzeyinde ve hemen muhatap alınmak DEM'lilerin isteği olsa da geniş kitleler nezdinde
"acaba pazarlık mı yapılıyor?" algısı üretebileceği için, bu ve benzeri komplikasyonlara karşı tedbir alınması da sağduyu gerektirmekte!
Özetle...
Örgüt dağıtılıp silahlar teslim edilirse, İmralı'nın bulunduğu adada nispeten siyasal rol üstlenmesine ilişkin yeni yaklaşımlar geliştirilebilir.