Önce zengin olup sonra yaşlanmak
Nüfus istatistikleri son derece hayatidir.
Zira ülkenin insan zenginliğini gösterir, geleceğe dair stratejileri şekillendirirler.
Türkiye'de dün açıklanan toplam nüfusumuz;
80.8 milyon.
Bu milli geliriyle dünyanın 16'ncı ekonomisi olsak dahi, kayıt dışı ile 1 trilyon $'lık, mültecisiyle 85 milyonluk cesameti ve azameti gösteriyor.
Nicelik bir yana nitelik itibariyle TÜİK'in istatistikleri bize çok şey söylüyor.
Burada 2'sini ele alacağım.
Bunlardan biri, nüfus artış hızımızdaki belirgin yavaşlamadır.
2016'da binde 13.5 olan yıllık nüfus artış hızımız, binde 12.4'e gerilemiş durumda. Az gibi görünmesin, genel teamül böyle giderse Türkiye'de nüfus artışı durabilir, hatta gerileyebilir.
İkinci önemli konu, genç ve dinamik nüfusla övünürken nüfusun giderek yaşlanma eğilimi göstermesi... Bu, bir yandan refahın göstergesi olsa da diğer yanda dinamik yapıya tehdit olarak algılanabilir.
Rakamlara bakalım, Türkiye nüfusunun ortanca yaşı yükseldi.
Türkiye'de 2016'da 31.4 olan ortanca yaş, geçen yıl 31.7'ye çıktı. Ortanca yaş erkeklerde 31.1 iken, kadınlarda 32.4 olarak gerçekleşti.
Ortanca yaşın en yüksek görüldüğü iller sırasıyla 39.7 ile Sinop, 39.4 ile Balıkesir ve 38.9 ile Kastamonu ve Edirne, en düşük olduğu iller sırasıyla 19.6 ile Şanlıurfa, 20.1 ile Şırnak, 20.9 ile Ağrı olarak belirlendi.
Benim bu rakamlardan okuduğum şudur:
Batı refah toplumları, önce zenginleşip sonra yaşlanmıştır. Oysa Türkiye'de durum, yeterince zenginleşmeden yaşlanma riskidir.
Burada bize düşen, kalkınma planlarında yüksek büyümeyi sürdürülebilir kılmak yanı sıra nüfusun dinamizmini koruyacak stratejiler geliştirmektir.
Önce zengin olup sonra yaşlanmayı anlayabilirim.
Tersi, toplumumuzun yarınına dair, siyasi, iktisadi, sosyolojik yığınca riski tanımlar.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.