Ahlaksız teklif moda mı oluyor?
Pervasızlığın boyutuna bakar mısınız?
Sabah gazetesinin önemli servislerinden birinin yöneticisine telefon geliyor. Arayan kişi şöyle giriyor lafa:
"Efendim biz falanca bilmem ne ajansıyız, filanca bilmem ne işini yapıyoruz."
"Evet, buyurun; ne istiyorsunuz?"
"Üzerinde çalışmakta olduğumuz proje hakkında tanıtımlar, haberler çıkmasını istiyoruz. Bunun için de bir bütçe ayırdık."
Arkadaşımız önce anlamıyor meseleyi. Reklam bütçesinden söz edildiğini sanıyor.
"Sizi reklam servisine yönlendireyim, onlarla konuşun" diyor.
Ahizenin diğer ucundaki ses ısrar ediyor: "Hayır, hayır" diyor.
"Biz bütçeyi sizinle paylaşmak istiyoruz."
Ne karşılığında? Haber çıkması karşılığında...
Ne teklif ediliyor? Para teklif ediliyor.
Ahlaksızlığın bu kadarı!
Pes!
Sonrasında meseleyi bana anlatıyor.
İki hafta boyunca bu çıban acaba başka bir yerden uç verecek mi diye bekliyorum. Merak ve endişeyle gazeteleri tarıyorum.
Öyle ya! Ortada bir para varsa bu çeşitli yöntemler kullanılarak dağıtılabilir. Bir meslektaşımızın kabul etmediği bu teklifi, bir başkası kabul edebilir.
Yahut, mahut 'proje' ile alakalı haberi paradan ve bu konuşmadan hiçbir şekilde haberi olmayan bir arkadaşımız da yapabilir.
Korktuğum olmuyor. O ajansın 'haberi' Sabah'ta kendisine yer bulamıyor.
Diğer gazetelerde yer bulup bulmadığına dair ise bir değerlendirme yapmak istemiyorum. Kimseyi zan altında bırakmak istemem.
Konuştuğum bazı meslektaşlarımız, bazı ajans ve şirketlerin 'telif', 'tanıtım bütçesi' gibi kılıflar altında 'gazetecileri maaşa bağlama' eğiliminde olduğunu, kendilerine de benzer teklifler geldiğini söylüyorlar.
Bazen paranın yerini 'pahalı hediyeler', 'aile boyu tatiller' ya da 'kiralık arabalar' alıyor. Bu alışverişin çoğu masanın altında yapılıyor. Bu yüzden izini sürmek zor...
Ama imkânsız değil...
Bu bir yolsuzluk... Bir suiistimal... Bir kötüye kullanma... Haksız kazanç sağlama...
Biliyorum ki işini layığıyla yapan bütün gazeteciler ve PR'cılar olup bitenlerden rahatsız.
Bu ahlaksızlıkla mücadele etmek hepimizin görevi...
Şunları yaparak başlayabiliriz işe:
Geç kalmak, hiç yapmamaktan iyidir. Neticede, bir yerden başlamak lazım...
Sizce de öyle değil mi?
***
Kitap eki ne zaman, nerede?
Kitap eki hakkında yazdığım yazıdan sonra okurlarımızdan çok sayıda e-posta geldi. Şikâyetleri iki konuda yoğunlaşıyordu:
Bir: Kitap ekinin belli bir periyodunun olmaması... Tam olarak ne zaman çıkacağı belli değil, hatta bu yüzden Sabah gazetesinin kitap ekinden haberi olmayan okurlar bile var. Bu belirsizlik ekten haberdar olanlarda dahi bir okur sadakati oluşmasını engelliyor.
İki: Kitap ekinin 'taşrada' dağıtılmaması... Yalnızca İstanbul ve Ankara'daki okurlar eke ulaşabiliyor. Diğer şehirlerdeki kitap severler ekten mahrum kalıyor.
Böyle bir ay çıkıp bir ay çıkmayan, okurların çoğuna ulaşmayan ek olmaz!
Umarım Sabah gazetesi önümüzdeki dönemde bu iki soruna çözüm üretir.
***
İspanya'daki de terör değil mi?
Gözlerime inanamadım! Gazetelerin sosyal medya hesaplarından art arda duyurular yapılıyordu. Barcelona'da bir aracın yayaların arasına daldığı anlatılıyor ve 'flaş, flaş'; olay yerinden ilk görüntüler...
Telaş içinde sağa sola kaçışan insanlar, yerde yatan, can çekişen yaralılar... Kanlı videolar...
Bu köşede kaç kez anlattık.
Mağdurların ya da kurbanların bu tarz görüntülerini yayımlamak terörün korku ve dehşet yayma amacına hizmet eder.
Saldırının burada ya da orada olması durumu değiştirmez. Terör insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve İspanya'da yaşayanlar da insandır!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.