Ne kadar yakışıksız zavallı ve acıklı!..
Bir: Haber kaynağı...
İki: Haber konusu...
Elbette bazen bunların ikisi birden de olabilir.
Fakat bunlardan fazlası varsa o zaten gazetecilik faaliyeti değildir.
Yapacakları tanışma ya da veda toplantılarına kimleri çağıracaklarını da keyifleri bilir.
Neticede ABD büyükelçiliği bu ülkedeki onlarca yabancı misyon şefliğinden biridir.
Fakat bir gazeteciyi önce davet edip, sonra çalıştığı gazetedeki bir haberi bahane ederek daveti iptal etmek de nedir?
Veda görüşmeleri bağlamında bazı gazetecileri yemeğe davet etmiş.
Sabah gazetesi yazarı Hilal Kaplan bunlardan biri...
Tam evden çıkacakken telefonu çalıyor. Arayan büyükelçilik sözcüsü...
Davetin iptal edildiğini bildiriyor.
Neden olarak da Sabah gazetesinde bir gün önce yayımlanan bir haber gösteriliyor.
Özgürlüklerin beşiği ve hamisi olarak bilinen bir ülkenin Türkiye'deki en üst düzey temsilcisinin yaptığına bakın...
Ne kadar yakışıksız, zavallı ve acıklı!
Bir gazetede yayımlanan bir haberden rahatsızsanız yapmanız gereken şeyler şunlardır:
Hukuk Servisi inceler ve gereğini yapar.
Bütün bunlar dururken davet iptal etmek gibi ilkel ve çocukça davranışlar da neyin nesidir?
'Ciddi gazeteler' gibi süslü lafların arkasına saklanmaya çalışsanız da bu bir sansür girişimidir.
Sabah yazarının yazıları ortadadır, duruşu bellidir. Sizin sofranıza oturmaya, yemeklerinizi yemeye çok meraklı değildir fakat soru sorma hakkı tarafınızdan engellenmiştir.
Bu, öfkeyle alınmış bir karardır.
Soğukkanlılığınızı kaybedip medya kuruluşlarıyla itiş kakışa girmeniz ABD'nin bu ülkedeki diplomatik birikimine yakışmamıştır.
Bir medya kuruluşunu böyle absürt hareketlerle cezalandırabileceğinizi sanmanız ciddi bir hatadır.
Belki de yanlış yönlendirildiniz fakat sonuçta, kendinizi komik duruma düşürdünüz; misyonunuzu cezalandırmaktan öteye gidemediniz.
Okuduysa ne hissetti?
Büyükelçinin çok gergin olduğunu, sadece birer soru kabul ettiğini, son derece 'somut' sorulara 'soyut' yanıtlar verdiğini anlatıyor Işık.
ABD'nin demokrasiyi işine geldiğinde kullanıp, işine gelmediğinde rafa kaldırdığını yazıyor. Basın özgürlüğü anlayışını samimiyetsiz bulduğunu ifade ediyor.
Yani büyükelçinin açıklamaları 'kâtipler' dışında kimseyi tatmin etmemiş.
ABD büyükelçileri her söylediklerini olduğu gibi aktaran, sorgulamayan gazetecileri sevebilirler ama bunları kullanarak Türk kamuoyunu ikna edemezler.
Medya ile iletişim konusunda izlenmesi gereken strateji demokratik, şeffaf ve dengeli olmalıdır.
Bu özellikleri taşımayan bir iletişim politikası her defasında, şimdi olduğu gibi, fiyaskoyla sonuçlanır.
Algıyı yönetebilmek şöyle dursun, Türkiye-ABD ilişkilerine zarar verir.
Dilerim elçilik çalışanları ve John Bass'ın yerine gelecek olan ABD büyükelçisi bu olaydan gereken dersleri çıkarır ve tavırlarını değiştirirler.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.