Kalçanızı tabağımdan çeker misiniz!
MÜTECAVİZ MÜŞTERİYİ KİME ŞİKAYET EDELİM?
Şarabın adını yanlış telaffuz etti diye garsonla dalga geçmek kolay. Alengirli yemeğin içindeki malzemeleri eksik saydı diye haşlamak kolay. Ter kokuyor diye patronuna şikayet eden bile varmış. Peki küstah müşteriyi kime şikayet edeceğiz? Şuursuz, edepsiz, düşüncesiz amma ve lakin kibirli müşteriyle nasıl baş edeceğiz? Ahalisinin kent yaşamı, şehir adabı ahkamı keseceği 'medeni' semtlerdeyiz, popüler mekanlarda... Masaların arasında yürürken tepemizde durup da uzun uzadıya telefonla konuşmak da nesi? Başka masadaki tanıdığa uğradığında dakikalarca ayakta dikilip kalçayı yan masadaki tabağa sokmak da nesi? Poposunun nerede bittiğini öngörememek; geçerken bardağı, ekmek sepetini devirip, yaptığının farkına bile varmamak? Bebeğin pusetini sizi hapsedecek biçimde park etmek? Bakıştan anlamıyorlar. "Pardon" dedim, "Önemli değil!" dediler! Tatsızlık çıkmasın diye yutkun, laf söylemeye kalkışınca bir de üstüne azar işit... Garson gammazlamak kolay; peki mütecaviz müşteriyi hangi müesseseye şikayet edeceğiz?
4 KASIM PAZARTESİ
KESTANE ÜÇLEMESİ
Kestane, kar-kış çağrışımlı bir arkadaş ama madem saatleri aldık geriye ve yılbaşı bültenleri de düşmeye başladı posta kutumuza, vakit yakın. Hem zaten üçledik: 1. Fenerbahçe parkındaki amca, dünyanın en minik ama tatlı kestanelerini satıyor olabilir. 2. Kalamış Divan'da sezonun ilk 'marron deguise'sini (çikolata kaplı kestane şekeri) tattık. Kusur bulacak olanın, cehennemde yeri hazır! 3. Kadıköy Çarşısı'ndaki Çiya'da 'bozbaş'a tesadüf ettik; bu da ayvalı, kayısılı, bol kestaneli ve lezzet garantili et demek. Üç oldu mu, haber yapılır!
5 KASIM SALI
KARAKÖY'DE KİM NEREYE GİTSİN?
Amma çok yemek yeri var artık Karaköy'de. Hangisini seçecek diye, insanın başı dönüyor. Şöyle sınıflandıralım:
6 KASIM ÇARŞAMBA
JAMIE'S'TE MÜZİK EKMEĞİ VAR!
Zorlu Center'da yeni açılan Jamie's'in üst katında, geç bir öğle yemeği yemeğe hazırlanıyoruz. Menü geldi, bakıyoruz:
7 KASIM PERŞEMBE
CUMHURBAŞKANINA BÜYÜKANNE MUTFAĞI
Les Saveurs du Palais / Sarayın Tadları diye, eski Fransa Cumhurbaşkanı Mitterand'ın özel aşçısının hikayesinden hareketle çekilmiş bir film vardır. Çocukluğundaki tatları arayan Cumhurbaşkanı ile onunla yakın dost olan ama bürokrasiyle de boğuşmak zorunda kalan bilgili, becerikli, tutkulu kadın şefin ilişkisi. İşte o şefin ta kendisi İstanbul'daydı. Özyeğin Üniversitesi Le Cordon Bleu'nün organize ettiği Lezzet Haftası vesilesiyle. Gerçek adı Daniele Mazet-Delpeuch. Sarayda aşçı olan ilk kadın... Ser verip sır vermiyor ama Mitterand'ın "Büyükannem gibi yemek pişirirseniz memnun olurum" dediğini söylüyor. İnsan Cumhurbaşkanı da olsa böyle galiba; anne, anneanne, babaanne, büyükanne, nine mutfağı kalpte baki kalıyor.
8 KASIM CUMA
YEME İÇMENİN EN NADİDE IVIR ZIVIRI
Şimdiden haber verelim ki meraklısına hayrımız dokunsun: Haftaya pazara (17 Kasım) Armada Otel'de çekici bir mezat var. Gökhan Akçura'nın arşivini bilen bilir. 'Ivır Zıvır Tarihi Müzayedesi' işte onun danışmanlığında yapılacak. Yeme içme kültürüne/tarihine dair de gıdıklayan, kaşıyan, okşayan bir sürü parça var haliyle: Çikolata kutuları, kartları, kağıtları, pulları... Yemek kitapları, tarif kitapçıkları... Zeytin, zeytinyağı, gazoz, soda, rakı, şarap, konserve etiketleri... Reklam broşürleri... Kağıt peçeteler... Fotoğraflar, kartpostallar... Daha spesifik olmamız istenirse: Hacıbekir'in Sirkeci şubesinin Osmanlıca açılış davetiyesi... İstiklal Caddesi'ndeki Atlantik Restaurant'ın 1946'dan kalma reklamı... Paro mama/muhallebi özü kutusu... Dahası www.buyukpazarmezati.com'da.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.