
Devletin İmamoğlu stratejisi
Aziz vatanımız, ülkemiz; dünyada gündemin en hızlı ve etkili biçimde değiştiği ülkelerin başında gelir. Bu; 20. Yüzyıl'ın ilk yıllarından, hatta daha maziye gidilirse Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinden beri geçerli olan, yazılmamış ilkedir ve geçmişten tevarüs etmiştir. Biz; hiç hareket etmesek bile kendi yerinde hareket etmeyi seven bir milletiz. Bir başka yazılmamış ilke, Türkiye'yi özellikle son 25 yıldır yaşadığı bütün dönüşüm süreçlerinde şekillendirmiştir. Bu ilke şudur: Türkiye'de gündemi kim belirliyorsa asıl iktidar odur.
AK Parti, iktidara geldiğinin ilk yıllarında 2002-2007 arasında kendi gündemini oluşturmuş, ancak devleti bu ajandanın peşinden sürükleyememiştir. 2007-2012, hatta daha da ileri gidersek 2007-2016 dönemi FETÖ'nün o veya bu biçimde gündemi belirlediği evrelerdir. Siyasal iktidarın ancak 2017'den beri AK Parti'de olduğunu söyleyebiliriz.
Bugün Türkiye'nin asıl toplumsal gündemi; ekonomik kriz ve ondan daha önemlisi zamanın ruhunun, teknolojik evrimin birey, aile ve devlet üzerinde yarattığı pozitif/negatif etkilerdir. Misal, gündemi hızla değişen bir ülke olarak son 48 saattir (bu yazının yazıldığı an itibarıyla) yaşanan hiçbir şey; internetin yavaşlatılması kadar bireyin, ailenin ve toplumun canını sıkmamıştır. Hatta bu kararla ilişkili olan konu bile, yani rüşvet ve terör suçlaması ile gözaltına alınan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'na yönelik soruşturma bile... Malumunuz, iki gün önce iç siyasetin son yıllardaki en önemli gelişmelerinden biri yaşandı. Bir süredir Girne Üniversitesi'nden İstanbul Üniversitesi İngilizce İşletme Bölümü'ne yatay geçişte usulsüzlük yaptığı gerekçesiyle idari soruşturma konusu olan Ekrem İmamoğlu'nun diploması iptal edildi. Daha önemlisi, İmamoğlu; aralarında pek çok belediye yöneticisinin bulunduğu kişilerle birlikte para sayma görüntüleri ve kent uzlaşısı soruşturmaları kapsamında gözaltına alındı. Gözaltı listesinde 106 kişi var, şu ana kadarki gözaltı sayısı 87.
DEVLET BU SÜRECE HAZIRLIKLI MI?
Soru şu: Devlet bu sürece hazırlıklı mı? Eğer böyle bir sürece girdiyse devletin, elindeki bilgi, belgelerle, bu sürecin piyasanın vereceği tepkilere karşı kasasını doldurmuş olarak ve sokağın her ne kadar Türkiye'de iktidar değiştirmemiş olsa da çoğu kez bu ülkede gündem belirleyebildiği bilinciyle olaya hazırlıklı giriştiğini varsaymamız gerekir. Zaten aksi; devlet aklı ya da derin devlet diye şişirilen (enflasyon oradan gelir) bir gücün hiç olmadığın anlamına gelir, ki Türkiye Cumhuriyeti de asla öyle bir devlet değildir.
İmdi... Gözaltına alınan İmamoğlu'nun suçlu veya masum olduğunu bilmiyoruz. Bu konuda hele de fezleke ve iddianame çıkmadan bir hukuki yorum yapamayız. Ancak siyasi ve toplumsal yorum yapabiliriz, çünkü her siyasetçiye yönelik hukuki soruşturma istesek de istemesek de siyasi sonuçlar doğurur. Dünya bir paylaşım ve bu olmazsa savaş ihtimalini ciddi ciddi tartışırken (hep söylüyorum, bu ihtimal maksimum yüzde 25 bile istihbari açıdan tartışılmaya layıktır) Türkiye'nin kendi iç cephesini; bazen muhalifleri karşısına alma pahasına tahkim etmeye çalıştığını görüyoruz.
Suriye'deki 13 yıllık ateş yeni yeni söndürülürken, soğutma çalışmaları devam ederken, terörsüz Türkiye projesiyle hem içimizdeki, hem de periferimizdeki yakıcı bir sorunu tarihin tozlu raflarına göndermeye çalışıyoruz. Zaten bu yüzden DEM Parti, Nevruz kutlamalarının, İmamoğlu protestoları ile birleşmeyeceğini açıkça duyurdu.
SOKAKTAN 'İKTİDAR' ÇIKMAZ
Peki: bundan sonra ne olabilir? Putin; ABD-Rusya, 1945'te Roosevelt ve Stalin'in yaptığı gibi Yalta'dakini andıran bir masa kurdu; Avrupa'yı ve hatta meselenin birinci derece muhatabı Ukrayna'yı saf dışı bırakmaya çalışarak Ukrayna'yı ve onun kaynaklarını bölüşmenin yollarını arıyor. Türkiye ise Ukrayna'nın toprak bütünlüğünden yana geleneksel stratejisiyle devam ediyor. Ukrayna demişken… Ukrayna'nın buralara, 21. Yüzyıl'ın başlarındaki 2004'teki Turuncu Devrim'le geldiğini unutmayalım. Türkiye'nin en tehlikeli kentlerinden birinin, Adana'nın en tehlikeli sokaklarında büyümüş bir mahalle çocuğu olarak gençlere sokaktan iktidar devşiremeyeceklerini söylemek istiyorum. İktidarı; ancak sistemin içinde kendinizi geliştirerek, okuyarak, çalışarak, insanları -erkeğiyle kadınıyla- tanıyarak ve hayatın anlamını, varlığınızın özünü kavramaya çalışarak ulaşabilirsiniz. Daha iyi bir siyasal rejimde yaşamak hakkınız. Bunun için, gelecek için çalışmak her ülke vatandaşının vazifesidir. Ancak önce kendinizi inşa edin, sonra dilerseniz ailenizi kurun, ardından devleti şekillendirme aşamasına geçersiniz. Biz öyle yaptık. Bizim nesil sizin gördüklerinizin çok daha kötüsünü gördü. Sabırla çalışmak kadar sizi bu hayatın risklerine karşı ayakta tutacak başka güç yoktur.
İmdi... Tutuklamanın ülkeye ekonomik ve siyasi açıdan yeni yükler getireceği kanısındayım. Ancak bu kararı alan devlet iradesinin stratejinin olası bütün maliyetleri hesapladığını düşünüyorum. Özellikle ekonomik açıdan bu olayın olumsuz etkilerinin bertaraf edilmesi ve sokakların güvenli kılınması devletin bir numaralı vazifesidir. Millet; sokağın güvenliği için elbette devlete yardım etmelidir, ancak devlet de artık millete karşı ekonomik vazifelerini daha ciddiye almalıdır. Türkiye, büyük ülkedir. Çok daha kötülerini anlatmış bir ülke olarak bu süreci de atlatacaktır.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.