Görüntünün öteki yaşantısı
BATI SANAT TARİHİ: BİR OLDU BİTTİ
Bu teknik dilin ötesinde resimsel dil Bedri Baykam'ın 1980'lerden beri geliştirdiği temel anlatıma dayanıyor. O tarihlerde Amerika'da yaşayan Baykam'ın tuvalleri New York'ta 'patlayan' Yeni Dışavurumcu akımla doğrudan bir ilişki içindeydi. Fakat bütün çabasına rağmen bu gerçeği Bedri sanat tarihi ve eleştirisi ortamına yeterince kabul ettiremedi. Bu gerçek onun sanatsal ideolojisini oluşturmasında önemli bir rol oynadı. Temel görüşüne göre Batı, kendi dışındaki bir dünyadan gelen sanatçılara da, akımlara da tepeden tırnağa kapalıydı. O tarihlerde yaptığı ve benim de gerçekten son derecede önemli gördüğüm, bugün adı sanat tarihi kitaplarında yer alan 1980'lerde ortaya çıkmış Amerikalı sanatçılarla zamandaş olduğu su götürmez yapıtlarında Baykam, açık bir anlatımcılığı/ öykülemeciliği benimsiyordu. Son derecede lezzetli bu resimlerde figür merkezdeydi. Tuval ressamın dünya, olgular, tarih, güncellik konusundaki görüşlerini aktardığı/yansıttığı bir mekân veya mecraydı. Bunu sağlayabilmek, o arada hafızayla, tuval ötesi mekânla ilişki kurmak maksadıyla Baykam, resimlerine dışsal müdahalelerde bulunuyor, gerektiğinde tuvale yabancı cisimleri eklemekten kaçınmıyor, 'Bad Painting'in simgesi olacak şekilde yazıya müracaat ediyor, fotoğraftan yararlanıyordu. Dönemin post-modern açılımlarından etkilendiğinde de 'this has been done before' ('daha önce yapılmıştır bu') 'motto'sunu üretiyordu. Bu meyanda sözcük oyunları yapıtlarda kendisini gösteriyordu.
PERSPEKTİF DENEN BELA
Baykam'ın hem genel olarak sanat tarihinin hem de kendi sanatının çeşitli dönemlerini tuvalde biriktirmek yönündeki kaygısı bu son işlerde de görülüyor. Her yapıt kendi geçmişiyle ve sanat tarihiyle bir tür yüzleşme, hesaplaşma. O arada Duchamp'ın meşhur pisuvar heykeline attığı R. Mutt sözcüklerinin orijinal dildeki telaffuzundan kaynaklanan 'armut' gibi sözcük oyunları gene mevcut. Fakat bu serginin kritik eşiğini bunlar değil, görüntü tekniği meydana getiriyor. Tuvalde belki polyester belki başka bir madde uygulanarak elde edilen derinlik, sanat ve resim tarihinin başlı başına bir meselesidir. Rönesansın getirdiği 3. boyutun keşfi onun perspektifle tuvale uygulanması, apaçık bir illüzyon yaratıyordu. Tuval iki boyutluydu. 3. boyut bir yanılsama olarak işleniyordu. Kübizm bu perspektif yanılsamasına müdahale etti. Ama tümüyle ortadan kaldırmadı. Picasso'nun büyük hamlesi tekli değil çoklu perspektif oluşturmaya dönüktü. Elbette o arada klasik derinlik görüntüsünden kopulmuştu ama bu sorunun yeniden gündeme gelmesi savaş sonrası Amerikan resmiyledir. Şimdi Baykam'ın resimleri buna bambaşka bir katkıda bulunuyor. Yaratılan soyut ve yapay 3. boyut, 600 yıllık perspektif sorununa çağdaş bir çözüm önerisidir. 3. boyut bu tuvallerde, resme ait bir şey olduğu kadar resim dışında da bir gerçeklik olarak ortaya çıkıyor. Dolayısıyla da klasik yapaylığını tekrar etmekle etmemek arasında bir noktada düğümleniyor. Kaldı ki, bu yeni derinlik içinde yaşanılan dönemin görsel ideolojisiyle de üst üste çakışıyor. Ayrıca tuvalin bu görüntü üretmek tekniğiyle kazandığı bir mekân duygusu var. Tuval kendi içine doğru 'doğal' bir biçimde genişliyor ve o haliyle de bize gördüğümüzün gerçek olamayacağını bir kere daha vurguluyor. Ama bu anımsatma resmin bu defa bir varlık olarak ifade ettiği anlamdan yani resim olmaktan hızla çıkıp bir filmik ya da sinematik görüntü üretmesine engel oluşturmuyor. Tam tersine o haliyle resmin bir yandan oyunla bir yandan yanılsamayla bir yandan sinemayla olan ilişkilerini kuruyor. Hep çağdaş sanattan söz ediyoruz. Haklı olarak. Bir de çağdaş duyarlılık veya görüntünün çağdaşlığı var. Hiç hatırlamıyoruz. Baykam'ın bu sergisi resim-tuval ilişkisi üstüne dünyada söylenmiş çok uç, çok ileri bir söz. Belki bütün sanat tarihine bir katkı.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.