Anayasal unutma hakkı
BAŞKA BİR İNSAN OLMAK
Yalan değil. Diğer toplumlarda da adli sicil diye bir kavram söz konusudur ve işlenen kabahatlerin kaydedildiği bu kütükler belirli aralıklarla zaman aşımına uğrar, silinir, insanlara beyaz sayfa açma imkânı verir. Bu iş ABD'de haydi haydi böyle. Şu meşhur 'Teksas'a gitti' deyimi ve gerçekten insanların oluk oluk kıtayı aşıp Batı'ya akması çok önemli bir tarihsel, kültürel bellek göstergesidir. Giden insan unutur, unutulur ve bir gün bambaşka biri olarak yeniden doğar. Bugün eğer böyle bir imkân bulunmuyorsa da onun yerine daha basit bir şey yapılıyor: İnsanlar bilgisayarın başına geçiyor, internet sitelerinde, sanal alemde kendine yeni bir isim, şifre, parola, görüntü bulup kendini yeniden yaratıyor. Artık o başka bir insandır. Her ne kadar insanın kendinden kaçması o kadar kolay değilse de birçok kişinin bu yoldan bir rahatlama sağladığını araştırmalar gösteriyor. Buraya kadar her şey iyi ama hepsi bu kadar değil. Öte yandan internet insanların arkasından gelen, onları adım adım karanlık bir gölge gibi takip eden, onları tanrısal bir göz gibi yukarıdan izleyen bir varlık. Belki vicdandan daha ağır, ahlaktan daha katı, gelenekten daha kısıtlayıcı, hukuktan daha dar bir kasnak, internet. Bir kere insanı kuşatınca bırakmıyor. O kadar ki, kurumlar Facebook gibi sitelerde yayınlanmış resimlere, Google gibi sitelerde çıkan haberlere, bizdeki ekşi sözlük gibi mecralarda yapılmış yorumlara bakarak insanları işe almıyor, işten çıkarıyor. Evlenmek isteyenler buralarda yaptıkları araştırmalarla hüküm veriyor. Rosen, bunun olağanüstü derecede haksızlıklar içeren bir oluşum olduğunu belirtiyor. 'Neler yapılabilir veya yapılıyor?' bu konuda diye sorup onu yanıtlıyor. İlki, bazı yeni kurulan firmalar. Bunlar 'geçmiş (veya sicili) yıkama' kurumları. Kişi, hakkındaki hükümleri kaldırması için bazı siteler ve mecralarla, kaynak kurumlarla görüşüyor. Olmadı kötü 'sicili' arkaya itecek biçimde iyi haber bombardımanı başlatıyor.
ANAYASAL UNUTMA HAKKI
İkincisi, hukuksal süreçler. Neredeyse abartılı, aşırı hatta anormal ölçülerde hukuksal prosedürlere dayanan bir toplum olan Amerika'da eğer bir kişinin şu veya bu pozisyonu için alınan kararda internetin kaynak oluşturduğu ve onun da geçmişteki, iş dışındaki bir edime dayandığı görülürse bu durum mahkemelerde dava edilebiliyor. Bu davaları izleyen hukuk büroları var. Üçüncüsü, daha öz denetime yönelik. Rosen, insanların bir resmi, bir bilgiyi, bir haberi, birisi hakkındaki bir hükmü sanal ortama koymadan önce uzun uzun düşünmeleri gerektiğini belirtip, öyle yapmalarını öneriyor. "Hatta," diyor "Yakında devreye girecek olan yeni hukuk süreçleri bu tür girişimleri çok ağır cezalarla tecziye edecek." O kadar ki, New York'ta birçok firma müşterilerinden kendisi hakkında Twitter'a, bloglara herhangi bir kayıt düşmeyeceğine dair, içeri girdikleri anda sözleşme imzalatmaya daha şimdiden başlamış. Bu tür hareketlere de 'twittergation' dendiğini ilk ben yazmış olayım. Dördüncüsü, zaman aşımını sanal alemde otomatik olarak işletmek. İçlerinde Google da olan bazı kurumlar sanal aleme yüklenen bilgilerin, haberlerin, yorumların belirli bir süre içinde 'müruru zaman'a uğramasını, kendiliğinden silinmesini mümkün hale getirmek için çaba harcıyor. Burada Rosen çok önemli iki hukuksal kavramdan söz ediyor. Önce 'anayasal unutma hakkı'. Bu hak, diğer bütün haklar gibi, herkese eşit olarak verilmeli. İkincisi 'şöhret iflası'. Yani belli bir süre sonunda insan belirli mercilere müracaat edip, internette haklarında dolaşan kötü bilgilerin kendisini itibar iflasına sürüklediğini öne sürüp, tıpkı bir tüccarın iflas halinde yaptığı gibi iflasını isteyip, iade-i itibar talebinde bulunabileceğini, bu imkânın yasal olarak sağlanması gerektiğini belirtiyor. "Yeniden başlamak bir haktır," diyor. İnternetin unutma yollarını keşfetmemiz gerekir kanısında hoca. Bütün bunların basit bir nedeni var. Carnegie Mellon Üniversitesi'nde yapılan bir araştırma insanların başkaları hakkındaki iyi haberleri daha kısa sürede unuttuklarını, kötü haberi ise çok daha uzun süre hatırladıklarını kanıtlıyor. Bir haberin 'çürüme süresi' denilen bu süre değişken ve insanın her zaman olduğu gibi bir kere daha kötüye mütemayil olduğunu gösteriyor. O zaman bu sorunun çözümünü öyle ahlaka falan değil bal gibi kurallara bağlamak gerek. Kabahatlerin geçmişi insanın yakasını bir noktadan sonra bırakmalı. Dinler de, toplumlar da, hukuk da bu mantığa dayanırken internet nasıl bunun dışında kalabilir?.. Yoksa kaderinden kurtulabilen insan internete tutsak olur ve internet sadece kaderin yeni adı olmakla kalmaz, kötü kader olur.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.