Osmanlı müziğini dinlemek
KÜLTÜR POLİTİKALARINA ELEŞTİRİ
Öyle sanıyorum ki, bu yakınmanın altında, Cumhuriyet dönemindeki kültür politikalarına dönük bir eleştiri var. Yanlış değil, Cumhuriyetin erken dönemi, Osmanlıya ait her şeyden bizi çekip, kopardı. Osmanlı müziğini radyolardan yasaklamaya, 'müzik devrimi' yapmaya kadar vardırdı işi. Sadece müzik değil, Divan Edebiyatı da kötülendi. Okullarda Latince, Yunanca öğretelim dendi ama Osmanlıcayı müfredata eklemek akıllara gelmedi. Şimdi Osmanlı müziğiyle uğraşanlar, tanık oldukları yetersiz ilgiyi, bilinçaltlarında bu tarihi saklı tutarak, irdeliyorlar. Ama sorun sadece Cumhuriyet dönemiyle sınırlı değildir. Öyle düşünmek yanılmaktır. Bu müzik ve kültür III. Selim'den başlayarak değişti. Kendisi büyük bir bestekardı ve yanında Tanburi İzak, Dede Efendi, Şakir Ağa, Emin Ağa vardı. Münferit büyük besteciler devam ettilerse de büyük formlar ve klasik anlayış Dellalzade ile bitti. Dede Efendi 1846'da vefat etti, Dellalzade 1869'da, Zekai Dede 1897'de, o seviyede olmayan Tanburi Ali Efendi 1902'de. Daha o tarihlerde bu müzik 'terk' edilmemiş miydi? Saray, İtalya'dan besteci çağırıyordu. Operetler oynanıyor, Batı müziği tarzında besteler yapılıyordu. Dede Efendi bile 'yine bir gülnihal'i, 'ey büt-i nev eda'yı besteliyordu.
BATILILAŞMA YARILMASI
Hiç şüphesiz hakim ideolojinin müziği bu müzikti ve gene hakim ideolojinin özü olan dinsellikle/İslamiyetle bu müzik iç içeydi. Yaşadığı kadarını da bu kaynaklar besliyordu. Bayram tekbirleri, naatlar, savtlar, salatlar ortak hafızanın oluşumuna destek oluyordu. Ama 20. yüzyılın başında, o derecede güçlü, etkili, parlak yapıtlar olsa da iş şarkılara kadar gelmişti ve bu diğerleriyle mukayese edilemeyecek kadar küçük bir formdu. Hayatın hızı daha fazlasına izin vermiyordu. Müzik sokağa inmişti, Enderundan çıkıp hayatın içine karışmıştı. (Aslında her dönemde eli hayatın içindeydi. Yağlıkçızadelerin, Kömürcüzadelerin, Hammamizadelerin, Dellalzadelerin ürettiği bir müzik nereye kadar mahalle, camia, cemaat ilişkisinden kopuk olabilir?...) Fakat artık kendi şartlarında oluşmuş bir 'sahne' söz konusuydu. O dönemde bile. Çok meraklı ve küçük bir camia dışında, klasik müziği kaç kişi dinliyordu? Bugün geriye dönük bir biçimde yakınmak bence anlamsız. Çünkü Osmanlı müziği bugün değil, daha dün tamamlanmıştı. Bu klasik Batı müziğinin de gerçeğidir. Beethoven 19. yüzyılda seçkinlere müzik yapıyordu, Copland ve Schoenberg'de 20. yüzyılda seçkinlere müzik yaptı. Orada belirli bir çekirdeğin metamorfoza uğramasına rağmen alttan alta devam eden sürekliliği olabilir. Ama Türkiye daha Osmanlı döneminde Batılılaşma denen büyük yarılmayla karşılaştı. Bu bir ikilikti. Üstelik sadece müziğe değil bütün kültürel üretime tekabül ediyordu. Mimaride, Sinan'dan Nusretiye Camii'ne ve nihayet Teşvikiye Camii'nin 'felaketine' gelinmişse bu 'dönüşümün' müzikte de bir yansıması olacaktı. Osmanlı müziği bugün bir icra müziğidir ve kültürel olarak sürdürülmesi gerekir. Dikmen hiç üzülmesin, gönül rahatlığıyla müziğini yapsın. Sayısı az da olsa dinleyicileri onu ilgiyle, takdir ve hayranlıkla izleyecektir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.