Futbola hayır
KESİNTİSİZ FUTBOL SÖYLEŞİLERİ
Şöyle söyleyeyim: Televizyonlarla biraz ilgisi olan herkes biliyor: Cumartesi gününden başlayarak neredeyse salı gününe kadar bütün kanallarda kesintisiz futbol söyleşileri yer alıyor. Bunların içinde futbol ne kadardır, ayrı bir soru. O programlarda bir araya gelen herkes aklına ne gelirse onu anlatıyor. İyisi de vardır elbette. Ama Türkiye'de şu kadar kanal yayın yapıyor. Buna yerel televizyonları ekleyin. Tümünde bir hafta oynanmış maçlar konuşuluyor. Çok mu önemli? Açıkça belirteyim: Hayır, değil. Konuşulmasa kimsenin kaybedecek bir şeyi yok. O kadar yok ki, bir hafta boyunca konuşulanlar, televizyon kapatıldıktan sonra uçup gidiyor. Anlık bir seyir bu ve kendi ritüeliyle geliyor, hem izleyen hem de izleten açısından. Başka türlü olması mümkün değil. Popüler kültürün en uç noktasında yer alan bir etkinlikten söz ediyoruz. Son derecede heterojen bir kitle var karşımızda ve lumpen sözcüğünü peki kullanmayayım, ama toplumun dışlanmışları, kıyı kenar insanları o kitlenin en büyük paydasını meydana getiriyor. 'Hooligan'lık diye bir kurum var. Şiddetle içli dışlı olmak anlamına geliyor. Ona dönük eleştiriler falan da pek öyle aman aman şeyler değil. Tam tersine bizatihi bu futbol 'muhabbetinin' kendisini şiddetin aracı değilse de unsuru olarak görmemek olanaksız. Geçenlerde bir maç öncesinde sokakta yürürken gördüğüm ve ".....lı olunmaz/...lı doğulur/...lı olmayan/o..pu çocuğudur," diye bağıran yüzlerce kişiden oluşan kitleyi görünce sözün bittiği yer dedim. Bir önceki yıl da şampiyon olan takımın, gözümün önünde, ellerinde sopalar trafiği durdurduğunu, bir otobüsü bastığını, yolcuları indirdiğini ve tek sıra halinde yürüttüğünü gene bu gözlerimle görmüştüm. Böyle bir alan ve kültürden söz ediyoruz. Sonunda futbol bir endüstri. Hızlı koşan, topa kuvvetli vuran insanların ikonik hale geldiği bir alan. Futbolcular dünyanın en çok para kazanan insanları arasında. En güzel kadınlar, en pahalı otomobiller onlar için. Sayfalar dolusu yazı, saatler yükü söz onlar için. Yeryüzü tanrıları olarak dolaşıyorlar etrafta. O arada kulüpler, yöneticileri başka 'işlerle' meşgul. Hepsi şimdi dava konusu. İşin kendine ait gerçekler bunlar. Beni asıl şaşırtan futbol değirmenine taşınan entelektüel su. Kuşkusuz zevkli bir şey maç izlemek. Bütün o taktiklerle onun da kendine ait bir sanatsal yanı var. Her şey gibi onun entelektüelizmine de ihtiyaç duyulabilir. Ama ben dünyanın hiçbir yerinde şu yukarıda anlattığım türden televizyon maratonları görmedim. Onları görmediğim gibi her entelektüelin kendisini futbolla ilgilenmek zorunda hissettiğini, tuttuğu takımla öne çıktığını, tanındığını, siyaset yazdığı köşelerde oturup katmer katmer futbol yazdığını da görmedim. Ha, yazarsa, belli bir sorunsal etrafında yazar, yoksa tarafgirlik adına veya 'futbol muhabbeti' için değil. Şimdilik bu kadar!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.