'Garip'lerin 100. yılı
Her şeyden önce 1. Dünya Savaşı'nın başladığı yıl. Dünya o savaşla birlikte neredeyse geriye dönüşü olmaksızın değişiyor. Ama garip bir biçimde. Çünkü 25 yıl sonra yaklaşık, yeni bir dünya savaşı başlıyor. Yani "İlk savaş sadece ikincisini doğurmaya yaradı" diyenler çoğunlukta.
Bununla birlikte çok hareketli bir yıl. Neredeyse her gün yeni bir buluş, yeni bir kültürel gelişme, yeni bir sanatsal öncülük giriyor insanların hayatına. Hemen ondan bir yıl önce nelerin olduğunu ay be ay 1913 başlıklı kitabında Florian Illies yazdı. Birkaç hafta önce de The Fateful Year: England 1914 yayımlandı. Mark Bostridge, İngiltere'de neler yaşandığını anlatıyor. Çok güzel bir başka kitap Thunder at Twilight: Vienna 1913/1914. Söylemeye gerek var mı, o şaşırtıcı ve şaşaalı şehirdeki coşkuyu, hayalleri ve gerçeği ince bir ifadeyle dile getiriyordu. Kim bilir, belki buna benzer bir kitap saydığım 1924 Bir Fotoğrafın Uzun Hikayesi isimli kitabın yazarı Beşir Ayvazoğlu böyle bir çalışma yapar. Kim bilir ne kadar heyecanlıydı Dersaadet o günlerde.
Ankara'da aynı okulda okuyorlar. Onlara üçüncü bir kişi Melih Cevdet katılıyor. O, bir yaş küçük diğerlerinden. Orhan Veli'nin lisede hocası, sonra şairliği hakkında tek kelime olsun etmeyecek Ahmet Hamdi Tanpınar. Bir araya geldikten bir süre sonra şiirlerinde ortak özellikler gelişiyor. Kimin ötekini etkilediğini bilmiyoruz. Ama başı çeken Orhan Veli'ydi demekte beis yok.
1941'de meşhur kitapları Garip çıkıyor. Ondan önce şiirlerini 1936'dan başlayarak Varlık dergisinde yayımlıyorlar. Kıyamet kopuyor. Kıyameti koparan, eleştirmen Nurullah Ataç'tır. Onun gücü ve hırsı olmasa, iş bu kadar büyür müydü, emin değilim. Sonunda herkes kendi yoluna gidiyor. O kadar ki, Garip'in ikinci baskısı sadece Orhan Veli'nin şiirlerini içerir. Diğerleri niye katılmamıştır kitaba, onu da bilmiyoruz ama bu durum Garip'in öncüsü olarak bir kere daha O. Veli'yi işaret ediyor.
Garip, özünde bir tepki şiiriydi. Şairlerin daha ziyade kulaktan dolma öğrenip bildikleri Dadacılığın bir uzantısıydı.
Gerçeküstücü şiirden de muhakkak ki etkilenmişlerdi. Önsözde bunlara değinirler. O önsöz karmakarışıktır. Orhan Veli'nin pek kendisine ait gibi durmayan iğreti bir akademizmle kaleme aldığı bir yazıdır. O metni Türk Şiiri Modernizm Şiir isimli kitabımda enine boyuna irdelemişimdir. Orhan Veli, otomatizmden falan dahi söz eder. Ama hiçbir okula mensup olmadıklarını dile getirir.
ktay Rifat ise Garip'le başlasa dahi, onu hemen aşmış bir şairdir. Zamanla Yunan şiirinden ve farklı şairlerden etkilendi. İkinci Yeni şiirin de güçlü isimlerinden oldu. Garip'te yazmadığı önsözü bambaşka bir anlayışı dile getirerek Perçemli Sokak kitabının başına oturttu. Ama onun şiirinin herhangi bir akıma ihtiyacı yoktu. Zamanla da kendi burcunda bir tuğ olarak yükseldi. Bilmezdim, sonradan öğrendim. Meğer Ece Ayhan gibi, bana göre Türk şiirinin tek aykırı şairi bile onu okurmuş, ona övgüler yazmış. Romanlarını ve oyunlarını sevmedim. Ama şair yeri doldurulmazdır.
Orhan Veli bir popüler kültür ikonu oldu. Oktay Rifat ise soyluluğunu korudu. İyi ki doğdular, iyi ki yaşadılar ve yazdılar. Çok yaşasın ölüler...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.