Yaşasın Film Festivali
18 Mart 2016/Paris Kounellis ve Kiefer
Soğuk. Hatta çok soğuk. Gece ısı 1 dereceye düştü. Soğuk Kuzey rüzgarı ortalığı altüst ediyor. Kafelerin kaldırım masaları bomboş. Gece lokantadan dönünce otelin altındaki küçük kafenin kapalı bölümünde bile oturamadık. Sabahleyin Para Müzesi'nde Kounellis sergisini gezdim. 20. yüzyıl sanat tarihinin en önemli isimlerinden birisi olduğunu belirtmenin şu saatten sonra tek bir anlamı var: Kounellis hâlâ aynı derecede güçlü yapıtlar veriyor. Dünyaya 'yerleştirme' işini öğretmiş sanatçılardan biri. Üstüne üstlük Arte Povera akımının en büyük ismi. Bir türlü yazıp bitiremediğim 10 Yapıtta 20. Yüzyıl Sanatı'na onun galeriye doldurduğu 12 At işini de alıyorum. Bu sergi benim için daha şimdiden yılın en güzel, en çarpıcı, en lezzetli, ufuk açıcı sergisi. İç içe mekanlara yerleştirmeler gerçekleştirmiş. Hepsi birbirinden anlamlı, katmanlı işler. Teatral oldukları kuşku götürmez ama bir o kadar da trajikler. Neticede ölümle iç içe işler bunlar. Bıçaklar, Kounellis babanın vazgeçemediği canlı hayvanlar, balıklar, fareler... Ama bir o kadar da dengeler, düzenler, hassasiyetlerle ilgili bu sergi. Kounellis'i gördüm, tanıdım. İşlerini üretmesine tanıklık ettim. Kimseyle konuşmayan, dışarıdan baksanız bir balıkçı falan diyeceğiniz, başında yün beresi, sigara yiyip içerek yaşayan bu büyük, mütevazı sanatçı, İstanbul'da Galeri Artist için işler üretiyordu. Büyük vagonların içini İznik çinileriyle dolduruyordu. Muhteşem bir işti. Sonra onu geçen yıl CI'da sergiledik. Yemeğe gittik. Orada da konuşmadı. Karısı onun yerine yaşıyor diyelim. Nihayet Beaubourg ve Kiefer. İn ve cin top oynuyor ama bu sergi... Bir günde Kiefer ve Kounellis. Zihnimde birbirine temas eden noktalara değiniyorum, ister istemez, ama fuzuli bir gayret, ayrı ayrı birer burç bu iki sanatçı. Almanlarla uğraşmak zordur. Richter'in retrospektifini gördüğümde de anlamıştım bu gerçeği, daha doğrusu iman etmiştim. Şimdi bir daha çarpıyor suratıma. 1945 doğumlu bir sanatçı. Bu 'kronoloji'ye sahip olup da 2. Dünya Savaşı ve Almanya gerçeğiyle yüzleşmemek mümkün mü? Şimdi bizim tarih, bellek, kimlik vs diye 'okuduğumuz', tanımladığımız ve klişeye dönüştürdüğümüz Kiefer 'gerçeği' bu sularda yüzüyor, yani savaş Almanya'sında. Fotoğrafla gerçekleştirdiği ilk yapıtlarda Nazi üniforması giyerek çeşitli yerlerde Nazi selamı veriyordu. Bu yapıtların, ebatlarının karşısında insanın dili tutuluyor. 10-12 metre uzunluğunda yapıtlar. Neticede çok yüklü, izleyeni hem biçim hem içerik olan ezen yapıtlar bunlar. Kounellis'in bütün trajiğine rağmen dışa vuran lezzeti Kiefer'de yok. Türkiye bu yapıtları görmedi. Koleksiyonerler Kiefer almaya çalışıyor. Oysa bütün bunların ötesinde bir bağlam ve arka plan var bu yapıtlarda ve onların tamamına yabancıyız. Muazzam bir gündü demeyeyim de ne diyeyim?...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.