Âşık olunca eşeğin kulağına su kaçırırız biz!
Al işte.. Şapşala böyle malum olur! Haberi okur okumaz 'Ah yazıkkkkk!' çektim içimden.. Ve "Aramıza hoşgeldin bacım!" dedim. Peki biz kim miyiz? Sevdasına düştükleri adamları parmağının ucuyla değil, avucunun içiyle sımsıkı kavrayan kadınlar ordusuyuz. Çok tutkulu, çok şefkatli, çok delikanlı, çok sıcak, çok içten, hem çok bıçkın, aynı zamanda da çok 'kadın kadınız'. Duygularımızı saklamaz, aşkımızı sunmakta pintilik etmeyiz. Sevdiceğimizi gönlümüzün sırça köşküne, hem de taa baş köşeye, gururla yerleştiririz. "Sen kurul buraya paşammmm, ben sana bakarım da, sever, öper taparım da! Her şartta başımın üzerinde taşır, üzerine bol bol da şımartırım, en ufak bir başarında sırtını sıvazlarım, kendini evrenin hâkimi, dünyanın en dayanılmaz erkeği hissettiririm" vs. çekeriz. Bu taşkın sevgi gösterilerinde bir art niyet ya da beklentimiz de yoktur hani.. Sadece cömertçe açtığımız kucağın sıcaklığına ve samimiyetine halel getirilmesin isteriz. İçimizden gelir coşkumuz. Bizim rüzgârımız lodos, denizimiz okyanus! Biz, 'orta yolda' yaşama becerisinden yoksunuz. İşte içimizdeki nehir taşınca, böyle senin yaptığın gibi aşkımızı tüm dünyaya duyurmak için naif girişimlerde de bulunabiliriz. Ama bacımmmm.. Ama.. O ağalar, paşalar sonra çıktıkları kabuğu beğenmeyen civcivler gibi günün birinde kazığı gırtlağımıza kadar sokup, ittirolup giderler ya... Öööyle ışık görmüş tavşanlar gibi kalakalırız. Peki akıllanır da bir dahaki adamdan paşalığı sakınır mıyız? Aslaaa! Bizim hamurumuz coşku katkılı.. Sevdik mi, böyle! Denizimiz okyanus, rüzgârımız lodostur bizim. Oysa 'lodosun gözü yaşlıdır' ya.. İşte bunu hep görmezden geliriz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.