Yorulduk patron
Esasında bir İstanbul hikâyesi anlatacaktım. Ama olmadı, durdum!
Kendimi dinledim, yorulmuşum...
Bir türlü değişmeyen medya dilinden, düzeninden, zarafet eksikliğinden. Etraflarına 'hö' diye bakan makam-mevki sahiplerinden. Selamsız sabahsızlardan, asık suratlardan, derebeyi hallerinden bıktık bunaldık, evet.
Kabalıktan, tebessüm etmeyi unutanlardan, hepsinden bitâp düştük.
Fikre tahammül etmeyenden, teşekkür etmeyi bilmeyenden. İltifat etmeyi zül sanandan, 'dostluk, hilm, refik, hatır' nedir unutandan, vefasızlıktan yıldık usandık.
Politikanın söylediklerini tevil edip kendilerine yazar süsü verdiler de, ego şadırvanına üç buçuk kelimeyle yan gelip yattılar da, ondan oldu bunlar belki bilmiyorum. Belki de ortak bir suçun failleriyiz.
Üsluba, tarza, emeğe, kan ter içinde yazmaya dudak bükenlerden incindik fakat. Evet incindik.
Şu 'Usul Devrim' ilerlesin diye, 'Büyük İrfan' konuşsun diye, hapsedilen medeniyetin paslı kilitleri kırılsın diye, o muazzam bilgelik yeniden kanatlarını açsın diye...
Sürdürülen çabanın sessizlikle geçiştirilmesinden, bu kibirden, hoyratlıktan bezdik.
Dilimizi ısırdık da sustuk. Yarıldı dilimiz.
Yorulduk patron. Hasetten fesattan dedikodudan bittik, kahrolduk.
Kültür sektörü mü desem, basın mı desem ne desem? Oralardaki tabasbustan, 'eski-yeni' fark etmez, her dönemin çürütücü kast sisteminden, kliklerden...
Tarafgirlikten, kutuplaşmadan beslenen, oradan fışkıran seviyesizlikten...
Sonra darbelere karşı duran, sonuncusunu yerle bir eden bağrı yanıkların arasında yürüdük de, tevazu onların gözlerinden aktı ya bize!
Berber dönmüş Derviş'e, "Bu kadar da beddua etmeseydin be baba!" demiş. Derviş gülmüş, "bize beddua yasak. Benim kafam tokat yemeye alışık, ama bu kafanın sahibine laf geçiremem, o iş karışık!" demiş...
Kesin bilgi, her çıplak kafanın bir sahibi var, evet öyle. Sevmek, âşık olmak, mutedil olmak, aşkla yürümek itikadımız. Bunlar boynumuzda mücevherden bir kolye.
Biz, görünmek için değil 'görmek' için kıvrananlar neslindendik. Araştırarak, soruşturarak, çilesini çekerek hakikati bulanların göğsü kavi olur, farkındaydık! En yalnız olduğumuz da yalnız değildik, O şah damarımızdan yakındı bize.
Amma ve lakin yorulduk patron, gerek var mı şimdi yalan söze?
'Patron' diye bu satırların okuyucusuna sesleniyorum. Kim okuyorsa odur patron. Bilin diye yazıyorum bunları. Durumlar böyleyken böyle!
"Yoruldum bu serçe yalnızlığından patron, hırçınlıktan yoruldum" diyor ya Yeşil Yol filmindeki iri yarı ama duygusal zenci.
İşte tam da öyle..
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.