
İnsan nedir şimdi bildim
İyiliği gördük. Kötü gün dostlarını da. Dayanışmayı...
Madencileri gördük, dev adamları. Arama kurtarmaya koşan, çorba kaynatan haşmetli kadınları. Onları...
7. Günde enkazdan gülerek çıkan süper bebekleri, yıkıntıda 10 gün kelime-i şahadetle direnen melek yüzlüleri...
Dünyadan yağan yardımları gördük, külüstür arabasının tepesine yatakları yığıp koşan garip Azeri'yi. Çinliyi, Yunanlıyı, Güney Amerika'yı. 88 milyon Avro toplayan Hollanda'yı. Arap kardeşlerimizi gördük, Katar denen delikanlıyı. Latin'i, Afrika'yı gördük, Afgan'ı. Kendileri yoksul kalpleri zengin olanları. Kendileri zengin kalpleri güzel olanları.
TOKİ'yi gördük. Bir camı kırılmayan TOKİ'yi. Biçimsiz binalar yapıyor diye eleştirdiğimiz TOKİ'yi. Mahcup olmanın dayanılmaz ağırlığını hissettik birlikte.
Sonra #tekyürekTürkiye, sonra çocukların depremzedelere bağışladıkları kumbaralar yığıldı önümüze. Bir merhem, yaralı kalplerimize...
***
Melike Demirhan, Kahramanmaraş'tan genç bir yazar. O bir Anadolu Bacısı. Bana şöyle yazdı:
"Tanışmadığımız sonradan geldi aklıma. Adımı sorsalardı geri döndüklerinde hatırlıyor olurlar mıydı bilemem ama ben onların adlarını ömrümce unutmazdım. Depremin üçüncü günü, ailemle birlikte sığındım bir camide karşılaştım o iki güzel genç hanımefendiyle. Ayaküstü konuştuk biraz. Bana iyi olup olmadığımı, nerede yaşadığımı, evimin durumunu sordular. Onlara nereden geldiklerini sordum. İngiltere'den gelmişler. Teşekkür ettim. 'Dünyada hepimiz birbirimiz için varız!' dediler. Adlarını sormayı unuttum, sonradan geldi tanışmadığımız aklıma. Tanışmamış sayılır mıyız? En yalın halimizle insanız işte. Bu dünyada hepimizin birbirimiz için olduğunu ben bu depremde öğrendim..."
Dünyanın her yerindeki âfetlere, mağduriyetlere koşan ülkeme, "borcumuzu ödemeye geldik" diyen melaikeler vardı, buna şahit olduk. Bir ırklar ve dinler arası merhamet kolumuza girdi. Istırabın hafiflediği o muhteşem kardeşlik saatlerini yaşadık...
Sizi bilmem ama ben "Asla yalnız değiliz, yalnız bir ülke değiliz, bunu bil!" dedim kendime...
***
Acıyı umursamayan kara gömleklileri, iç savaş kışkırtıcılarını, Arap düşmanı, Suriyeli düşmanı kafatasçıları. İçinin çürümüşlüğü yüzüne vuranları. Ruhen yağmacıları, FETÖ kırığı sinsileri, ülkesini itibarsızlaştırmaya çalışan şovmenleri gördük. O küsuratı da gördük...
Arsız müteahhitleri, kibir sarhoşu belediyeleri, izansız mimarları, salla başı al maaşı mühendisleri, ölüme ruhsat verenleri. Aç gözlülüğü, kokuşmuş taallukatı...
Bundan böyle kapışma, tırışkadan bir sol-sağ arasında değil, insaflılarla insafsızlar arasında olacak. Bunun en başından beri böyle olduğunu da gördük...
***
Bu kentleşme yanlışları, bu dikine yükselen apartmanlardaki modernlik yılkısı, betona tapan ama betona bile hakkını vermeyen egoist hırs, tabiatın söylediğinin tersine yürüyen kör, o içimizdeki fikirsiz. O yakıcı ah!
11 gün sonra aç susuz çıkarılan Aleyna'ya, Osman'a, Mehmet'e, Mustafa'ya, o mucizeye Lailaheillallah...
***
Benim bu imtihanda ilk dersim ise Muhiddin Abdal'dan:İnsan, insan derler idi / İnsan nedir şimdi bildim / Can can deyu söylerlerdi / Ben can nedir şimdi bildim...
Kendisinde buldu bulan / Bulmadı taşrada kalan / Canların kalbinde olan / İnanç nedir şimdi bildim...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.