'Vicdanlı kapitalizm' olur mu?
Önce Ortadoğu. Sonra Yunanistan.
Ardından Amerika: 'Wall Street'i İşgal Et' eylemleri. Yüzbinler sokakta. İnsanlar, yemedikleri yemeğin faturasını ödemek istemiyor haklı olarak. Kapitalizmin mabetlerinden de açıklamalar geliyor. Bir kısmı öfkeyi dindirmeye yönelik sanki.
PepsiCo Başkanı Indra Nooyi, "Kapitalizmin vicdanlı olması lazım. Wall Street'te protesto edilen kapitalizm değil, vicdanını kaybetmiş kapitalizmdir," dedi.
'Bu durumda ne yapmak gerekiyor?' sorusuna ise şöyle yanıt vermiş: "Ben de bilmiyorum. Ancak kuralları insanlar belirliyor. İş dünyasının liderleri vicdanlı kapitalizm için çalışmalı."
Niye böyle düşünüyorum?
Çünkü kapitalizm doğası gereği kendiliğinden vicdanlı olamaz. Amacı sermaye birikimi ve her daim maksimum kardır. Bu 'ruh hali', tek tek sermayedarların iyiliği ile değişmez. Bu nedenle Marx, sermaye sahibinin de sermaye birikimi sürecine tabi olduğunun ısrarla altını çizer. Sermayedar da sermaye birikimi sürecinin esiridir, 'hizmetkarıdır'. O da Kapital'deki tabirle, "Egoist hesabın soğuk sularında yüzmeye mahkumdur".
Bu 'egoist hesaptır' kapitalizmi vicdansız kılan, bu hesap yüzündendir paranın karşısında insanının ve doğanın kıymetinin olmaması. Bu nedenledir sabıka kaydının hayli kabarıklığı.
Sadece birini anlatayım:
Yıl 1847... İrlanda açlıktan kırılıyor. İngiliz hükümetinin İrlanda'daki temsilcisi Lord Clarendon, başbakana şöyle bir mektup yollar:
"Ne yaparsak yapalım, eleştiriye muhatap olacağız. Bu insanların yaşaması için müdahale etsek iktisatçılar bizi eleştirecek, onları ölmeye bıraksak, bu kez hayırseverler."
Buna yanıt İçişleri Bakanı George Gray'den gelir:
"İnsanları ölmeye bıraktığı için hükümet ağır biçimde suçlanabilir ama kamu kaynaklarını bu amaçla kullanırsak, çok daha ağır biçimde suçlanacağız".
Ve sonuçta üç yıl içinde bu 'iktisadi akıl' nedeniyle İrlanda'nın 8.2 milyonluk nüfusu yarı yarıya azalır. Bu kasıtlı kıyımı eleştiren Anglikan rahip Towsend, olup biteni şöyle özetler:
"İrlanda halkı, ekonomi politik ilkelerinin canice bir aşırılıkla uygulanmasına dayanan, olabilecek en yanlış politikanın kurbanı oldu."
Suç dosyası öyle kabarık ki. Sömürgecilik döneminde dünya nüfusu 400 milyonken 70 milyon Amerikan yerlisinin katledilmesinden başlayabiliriz ama bu köşenin sınırları yetmez. Aklıma Ümit Kıvanç'ın 'Vicdan ve serbest piyasaya dair' sloganı ile tanıtılan 16 Tons isimli belgeseli geldi. İsteyenler internette bulabilir.
Konuyu Zizek'le bağlayalım. Zizek, tüketim toplumunda bir malın ihtiyaç giderici olmaktan çok ihtiyacı artırıcı bir nitelik taşıdığına vurgu yapar ve kola örneğini verir: Kola, su ihtiyacımızı tatmin etmez; bilakis susuzluğumuzu daha da doyumsuz hale getirir. Özellikle diyet kolanın ne besin değeri vardır, ne susuzluğu giderir, ne de orijinal tat içerir. O saf bir imajdır, bir maddenin hiçbir zaman gerçekleştirilemez olan sahte vaadidir," der.
Kanımca 'vicdanlı kapitalizm' de sahte bir vaat.
Ve ez cümle: Kapitalizmin vicdanlısı olmaz. Gem vurulanı olur.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.