Yollar da değişti Sergen de...
Inter üç maç arka arkaya berabere kalmış, puan farkı açılmıştı. Juventus, Napoli deplasmanına giderken Milano'da kimse liderin güneyde kayıp yaşayacağını tahmin etmiyordu. O eski halinden eser yok Napoli, dört maçtır evinde kaybediyordu ve iki önemli ismi kadroda yoktu. Tek bir dala tutundular: Napoli'nin eski hocası Sarri, Juventus'un başındaydı ve şehrin sokaklarında "Senden nefret ediyoruz çünkü seni çok sevmiştik" hikayelerinin bir yenisi yazılıyordu. Sarri onlara sınıf atlatmış ama İngiltere dönüşü, güneye ihanet edip kuzeyin kralına imza atmıştı.. O akşam "Ben bu bölgenin çocuğuyum" diyen Napoli'nin hocası Gattuso, Sarri'yi devirdi. Şehirde herkes artık Sarri ile olan hesabın kesildiğine inandı kafasını yastığa koyarken...
Sarri eski bir bankacıydı, futbol aklıyla tırnaklarıyla kazıyarak gelmişti bir zamanlar Napoli'ye.. Çok değil ama az da değil uzaklarda benzer bir hayatın öznesi Abdullah Avcı'ydı. Takımını son beş sezonda şampiyonluk yarışı içinde tutan ama bir kez olsun kupa kazanamayan Avcı, Galatasaray altyapısında çalıştığı günleri bir kenara koyarsak, hiçbir büyük camiaya aidiyet duygusu hissetmeyen, hiçbir tribünün de "Bizim Avcı" demediği bir futbol adamıydı... Yıldızlaştıkları, idol oldukları kulüplerde teknik adam olmayı başaranlardan farklıydılar. Bir artıları vardı; hanelerinde, kendilerini isteyen her kulüpte çalışabilirlerdi, eksileri ise hiç oralı hissetmeyeceklerinden ceplerinde kredileri yoktu. Guardiola, Zidane, Luis Enrique, Fatih Terim gibiler için ise hikaye başkaydı. Ezeli rakiplerinin başında hiçbir zaman onları göremeyecektik ama işler biraz yokuş aşağı gittiğinde tribünlerin koruması altına gireceklerdi ki girdiler de...
***
Onu Abdullah Avcı'dan farklı kılan ne peki? İkisi de defalarca Beşiktaş'a rakip oldular, kazandılar, kaybettiler, sevindiler, üzüldüler ama iki maç karesi bir ömür kadar uzundu. Avcı maçın son düdüğü yakınken sakatlık anında oyuncusuna ağırdan almasını söylemiş ve Beşiktaş tribünleri çileden çıkmıştı. Avcı, "Yere yatsana" tezahüratının gölgesinde geldi Beşiktaş'a... Sergen ise "Sergen attı şampiyonluk geldi" anında Tümer'den aldığı pası filelere gönderen, altyapıdan çıkmış kepçe kulaklı muzip çocuktu...
***
Sergen Yalçın, Anadolu'da hiçbir sezonu tamamlayamadı. Altı yıl önce şu satırları not düşmüşüm onu için: "Ne tezgahlardaki çağla ve erikler, ne parklarda açan çiçekler... Sergen Yalçın Gaziantep'te sıkılmış ve istifa etti. İstanbul, Çeşme ve Bodrum'a bahar gelmiş daha güzel müjdesi var mı bu hayatta?" Çabuk sıkılırdı Sergen ama kabul edelim bu kez ayrılık kararını veren sanki yerine Ancelotti'ye getirecekmiş gibi yolları ayıran Malatyaspor'du... Baharın gelişinin haberiydi Sergen Yalçın'ın istifaları ama bu kez kimbilir attığı imza Beşiktaş'a baharın müjdesidir. Bu sezon yazını da, sonbaharını da kış gibi yaşamış, mağlubiyetlerle üşümüş Beşiktaş tribünlerine, bir koşu fırına gidip sıcak ekmeği kahvaltıya yetiştirmiş evlattır bugün Sergen Yalçın...
Kapısına Bayern Münih dayandığında "Ne var yani, gitmedim" dediğinde belki de haklıydı. Münih çok uzaktı da baba evi Rumelikavağı'ndan Fulya tesislerine giden yol minibüsle çok mu kısaydı sanki? Yollar da değişti, Sergen de...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.