'Düzgün' bir film
Yastaki bir anneyi canlandırmanın bir aktris için imkanlarla dolu olduğu söylenebilir. Ama yönetmenin (John Cameron Mitchell) veya senaristin (David Lindsay-Abaire) hikayeyle ilgili ciddi bir tutkusu var gibi görünmüyorsa, filmin A sınıfı kıymetlerine dair bir yanılsama yaratmak için Meryl Streep gibi bir 'tek kişilik kraliyet tiyatrosu'na ihtiyaç var. Ne de olsa, vasat senaryoların içinde yine ve her zamanki gibi mükemmel oynamak suretiyle (gerekli veya gereksiz) bir 'büyük film' havası estirmek, onun işi. Kidman da elinden geleni yapmış gerçi. Bu nedenle, yani ayıp olmasın diye, Oscar adaylığını da aldı zaten.
SOĞUKKANLI VE NÜKTELİ BİR TARZ
Son derece kişisel, içten ve özgün ilk iki uzun metrajlısı Hedwig and the Angry Inch ile Shortbus'ın ardından bu filmle birlikte Hollywood'un üst katlarında şansını deneyen Mitchell, hikayeye bir yorum katmakta güçlük çekmiş. Rotamızı sadece Pulitzer ödüllü oyunun ve aynı zamanda senaryonun yazarı Abaire belirliyor. O da insanı merak ettiriyor açıkçası: Çocuğunu kaybetmenin neye benzeyebileceğiyle ilgili ne kadar fikri var? Birebir yaşamış olmak gerekmiyorsa da, böyle bir trajediyi herhangi bir 'sarsılan evlilik' dramasından ayırabilmek için ciddi bir 'kabus gücü' gerekiyor sanki... 'Televizyon filminden hallice' Mutluluğun Peşinde ise, formüllerin peşinde güvenli bir yer arıyor kendine. Hatta öyle detayları var ki, güncel Amerikan bağımsız sinemasının demirbaşları arasında: Eşiyle sorunlar yaşayan şahıs, başka biriyle yakınlaşarak küçük bir 'esrar' kaçamağı yapar... vs.
Filmin, ele aldığı keder biçimiyle ilgili kayda değer bir yaklaşım geliştiremediğinin en büyük kanıtı, Amerikalı eleştirmenlerin ağız birliği: Kidman kusursuz... Bekleneceği gibi sulu gözlü bir melodrama kaymak yerine soğukkanlı ve nükteli bir tarz tutturulmuş... İnsanın içine işliyor. Gel gelelim, 'içlerine neyin işlemiş' olduğuna dair bir yoruma rastlayamadım. 'Eli yüzü düzgün' olmakla yetinen filmler böyledir işte... Ne diyeceğinizi şaşırırsınız; zaten söylemeniz gerekenlerin hepsi, proje tasarlanırken hesaplanmıştır. Güzelce uygulandığı için de, "Olmamış,s0" demeye diliniz varmaz. Ne zaman ki bir film, bir sinemacının has takıntılarından yola çıkar, o zaman "Çarşıdan aldım bir tane, eve geldim bin tane," hikayesi de başlar.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.