Altın ve su
Altının kıymetini sarraf bilirmiş.
Doğru.
Peki ya biz?
Güney Afrika'dır.
Türkiye'nin ise ikinci sırada yer aldığını biliyor muydunuz?
Ben de bilmiyordum.
Yeni öğrendim. Prof. Dr. Ayhan Erler ile MTA'nın ortak çalışmasını okudum.
Ve nasıl kandırıldığımızı da o zaman anladım.
Dile kolay 6 bin 500 ton altın...
Bu kadar altınımız var ama biz hâlâ fukarayız.
Ve 8 madenden 7'sinin ekonomik açıdan işletilebilir olduğu anlaşıldı.
Yani Türkiye, Güney Afrika'dan sonra ikinci büyük altın madenine sahip bir ülke.
Ama ne yazık ki işletemiyor.
Sebep mi?
***
Vakıf, çevreci kuruluşlara dünyayı ayağa kaldırmaları için milyonlarca Avro dağıtmış.
Bu vakfın Bergamalı köylüleri nasıl kışkırttığını iyi biliyoruz.
Almanya, ekonomik çıkarlarını korumak için "çevre koruma" maskesi altında Bergamalıları emellerine alet etti.
Konrad Adenauer gibi vakıflar da bu işte başrol oynadı.
***
Siyanürü gerekçe gösteren çevreciler yüzünden bir gram bile altın üretemiyoruz.
Oysa, çoğu gelişmiş ülkelerde olmak üzere dünyada 553 altın madeninde siyanürle altın üretiliyor.
Amerika, Kanada, Avustralya, Güney Afrika, İsveç, Finlandiya, Fransa, İspanya ve İtalya gibi ülkelerin tamamında hatta Yunanistan'da bile siyanürle altın üretiliyor.
Ama Türkiye hariç.
Dikkat çekici değil mi?
Çıkarıp işlememiz lâzım fakat, İzin vermiyorlar.
Engelleyen de maalesef kendi insanımız.
Bergamalıları ayaklandıran FİAN Vakfı daha önce de Hindistan'da kurulması planlanan Narmada Barajı'nı sabote etmek amacıyla 'Narmada'yı Kurtarın' kampanyasını yürütmüş ve başarılı olmuştu.
***
Öyle ki; Fadime ninem bile, "Köyüm elden gidecek, ağaçlarım kuruyacak" safsatasıyla kandırılıyor.
Toprağın değil taşın üstünde bile ağaç yetişen bölgenin florasının HES'lerle birlikte değişeceği nasıl iddia edilebilir ki?
Ama yapıyorlar ve insanımız da buna inanıyor.
Zenginliğin üzerinde yaşıyoruz.
Ama fukarayız...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.